Afyon, Eroin, İnönü, Atatürk, Amerika

Afyon ‘Bir gizli elmas’






Afyon (Opium), bilinen insanlık tarihin başından beri insanların ağrılarına, sızılarına devadır. İlk afyon kapsülleri M.Ö.3400 yıllarında aşağı Mezopotamya’da Sümerliler tarafından ekilmiştir. Hal-Jil yani zevk bitkisi. Bu miras onlardan Asurlulara, Babillilere ve M.Ö.1300 yıllarında Mısırlılara geçmiştir. Firavun Tutankamon bu mucizevi yağı Akdeniz’den öteye Kıbrıs ve Roma’ya ihraç etmiş ve oralarda da M.Ö.1100 yıllarında ameliyatlarda kullanılmıştır. Bütün ilaçların babası Hipokrates M.Ö.460 yılında afyonun narkotik kullanımını keşfetmiş, iç hastalıklarda, kadın hastalıklarında ve epidemik tedavilerinde kullanmıştır. M.Ö.330’lara geldiğimizde Büyük İskender’in İran ve Hindistan’a afyonu tanıştırdığını görürüz. Çin’e de bundan 800 yıl sonra Araplar tarafından tattırılmıştır. Avrupa’da ise 1300’le 1500 arası ‘doğudan gelen diğer her şey gibi’ engizisyonca yasaklanmış olmasına rağmen 1527’de Rönesansın yükselmesiyle tıp tarihine ‘Paracelsus’ olarak adını yazdırmıştır. Bu siyah tabletlere o zaman ‘ölümsüzlük çakılları’ diye de isim verilmişti.Afyon üreten ülkelerde ilk yasaklama 1729’da Çin İmparatoru Yung Cheng tarafından getirilmiş olmasına rağmen İmparator afyonun medikal sahalarda kullanımı için bir kısıtlama koymamıştı. Bundan 21 sene sonra Hindistan’ın afyon üretilen yerleri Bengal ve Bihar, İngilizlerin eline geçince, İngiliz donanmaları afyon ticaretini tekellerine aldılar.Botaniğin babası Linnaeus, 1753’te yazdığı ‘Genera Platarum’ isimli eserinde ilk sınıflandırdığı bitki afyondur. 1799’da ise Çin İmparator’u Kia King afyonu tamamen yasak etmiştir çünkü ülkesine giren afyon için sınırlarının ötesine gümüş kaçırılmaktaydı. 1800’de ise İngiliz ‘Levant Company’ nerdeyse bütün afyonunu Türkiye’den, Avrupa ve Amerika’ya ihraç etmek için satın alıyordu. O zamanlar şimdi bildiğimiz Onassis Ailesi, Osmanlı’daki bütün afyon ve tütün işini tekelinde tutuyordu. Ta ki Yüce Önderimiz Atatürk’ün başlattığı Büyük Taaruz’a kadar. Yunanlılar topraklarımızdan denize dökülünce Onassis’te Arjantin’e kaçtı orda sefalet içinde geçirdiği birkaç yılın ardından ufak bir gemiyle başladığı taşımacılık işinde, şimdiki Gemicilik İmparatorluğunun temellerini attığına şaşmamak gerekir. Aynı şekilde 1812’de ‘Perkins Company of Boston’ şirketinin sahibi Amerikalı John Cushing’ de Türkiye’den kaçırdığı afyonlarla şimdi Türkiye’nin bütün ekonomisinden daha büyük olan şirketinin temellerini attı. 1816’ da John Jacob Astor’un Newyork’taki kürk şirketide 10.000 kilo afyonu Türkiye’den satın alarak İngiltere’ye kaçırmıştır. 1827’de Merck’in ticari olarak morfini satmaya başlamasıyla 1830’da İngiltere Türkiye’den 10.000 kilo afyonu ithal etmiştir.Geçen senelerde Çin’e geri katılan Hongkong’un aslında Birleşik Krallık’lara geçmesi de aslında şöyle olmuştur;18 Mart 1839’da, Lin Tse-Hsu (Afyon ticaretini bitirmekle görevli komisyon üyesi), tüm yabancılardan ellerindeki bütün afyonları iade etmesini istemiştir. Bunun karşılığında ise İngilizler Donanmalarının en iyi savaş gemilerini Çin kıyılarına göndermişler ve ilk Afyon Savaşı patlak vermiştir. Bunun neticesinde Çinlilerin yenilmiş, yenilmekle kalmayıp, Hongkong, Birleşik Krallığa geçmiştir. Nanking Anlaşması(1842) Çin İmparatoru ve İngiliz Kraliçesi arasındadır. Bu savaşın patlak vermesine sebep olan afyonlar ise 1940’ta Amerikan gümrüğünde yakalanmış ve cüzi bir miktar vergiyle ithal edilmiştir.İngiliz bilim adamı C.R.Wright 1874’te morfini sentetize ederek ‘eroin’ olarak keşfetmiştir. Fakat İngilizler çok yüksek tüketimle baş edemeyeceklerini anladıkları zaman 1878’de bir kanun çıkarmışlardır. Şöyle ki;Bu yeni düzenleme ile Çin içiciler (şurup gibi içerlerdi) ve Hintli yiyicilere izin verildiyse de, Burmeliler’in içmesine(sigara gibi) kesinlikle izin verilmemişti.1890’da ise Amerikan Kongresi dünyadaki ilk narkotik birimini kurdu. Afyon ve morfine vergi konuldu. 1900’lerin ilk yıllarında ‘Saint James Society’, morfin bağımlılarına, ücretsiz, posta ile eroin göndermeye başladı.İngilizler ve Fransızlar büyük gayretlerle Güneydoğu Asya’daki üretimi kontrol altına aldı. Şüphesiz 1940’lara kadar en büyük karları, bu Altın Üçgen’de yapan oyuncular oldular.1905’e kadar vatandaşlarına bedava eroin dağıtan Amerika, bağımlılığın tehlikeli boyutlara gelmesiyle, bir karar çıkartarak eroini yasakladı. Her yasaklanan şey gibi eroinde yeraltına indi ve orda satılmaya başlandı. Fransız bağlantılı Korsika, Sicilya ve Çin mafya organizasyonları afyonu alıp Avrupa ve Amerika’ya gönderiyorlardı. Şüphesiz Amerika ve Avrupa’daki Çin Mahallelerindeki suçluluk oranlarının bu denli yüksek olması o günlere dayanmaktadır.Özellikle 1960’lı yılların sonlarında afyon kaçakçılığını organize eden gruplar, ülkemizin de aralarında bulunduğu ve yasal haşhaş ekiminin yapıldığı ülkelerden elde ettikleri morfini, Fransa’nın Marsilya bölgesinde kurdukları laboratuarlarda eroine dönüştürecek ve Avrupa, Amerika’ya pazarlayacaklardı.2. Dünya Savaşından sonra Charles Degaulle’un izniyle bu işi yapan Fransa paçasını kurtarmıştır. 1971’de ülkemizde haşhaş ekiminin yasaklanması (buraya daha sonra önemle değineceğim) ve 1974 yılından itibaren kontrollü ekime geçirilmesiyle, Korsikalı ve Sicilyalı organizasyonlar, o altın üçgen olan Güneybatı Asya’ya yönelmişlerdir. Bunun neticesinde Asya ve Avrupa arasındaki trafik bugünkü haliyle şekillenmiştir.Çok da fazla geriye gitmeden, Başbakan İnönü’nün şöyle bir enstantanesini buradan aktarmakta fayda görüyorum;Emniyet ve güvenlik makamlarının liderleri Başbakanlık kaleminin önünde bekliyorlardı. O sırada Bakanlar Kurulu toplantısı devam ediyordu. Bir süre sonra toplantı bitti ve İsmet İnönü göründü. Yetkililer hemen yanına yaklaşıp sordular:- Sayın Başbakan, geçen yıl Malatya’da afyon ekimi yasaklanmıştı. Tebligat yapılmamış. Şimdi ne yapacağız? Emrinizi bekliyoruzBaşbakan bu sözler üzerine şaşırmıştı ne diyeceğini düşünürken zamanın Maliye Bakanı Ferit Melen yanına sokuldu:- Aman Paşam. Altın geliyor. Altın- Ne altını- Altın, Paşam. Gizli altınBaşbakan şaşırmıştı meraklı gözlerle bakıyordu. Maliye Bakanı Başbakanın kulağına eğilip bir şeyler daha söyledi. Biraz daha devam eden fısıldaşmadan sonra, İnönü, emniyet ve güvenlik makamlarının liderlerine elini sallayarak direktifi verdi- Bırakın eksinler.Gayrı resmi bilgilere göre Türkiye’den kaçak olarak İran’a giden afyon karşılığında altın, Avrupa ve Amerika’ya sevk edilenler içinse dolar yada kaçak eşya(!) geliyordu.Yıl 1927….Türkiye Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşından çıkmış, yaraları henüz sarılmamış. Fabrika bacaları görmek bir yana ülkede hiçbir türlü sanayi yok. Ülkenin zenginliği henüz layıkıyla ve teknik şekilde üretilmeyen topraklar.Silah tehdidinden kurtulan her ülkede olduğu gibi halkın tüketim arzusu büyümekte fakat talep karşılanamamaktadır.1927’de bu koşullar altında Atatürk’e Türkiye’de afyon sanayinin kurulması için teklif yapılıyor, Japonlar tarafından.(Dünyanın en büyük 2. asetik anhidrit üreticisi , 1. ülke A.B.D.). Bunu Taranto isimli bir Musevi izliyor.Bütün hayatı boyunca Türkiye’nin imkanlarını seferber etme çabasında olan Atatürk ,Her iki tarafında tekliflerini inceledikten sonra ekonomik hesaplarda yaparak gerekli izni veriyor. Ancak ‘sadece dış piyasalara satmak’ kaydıyla: Çünkü Japonlar kurulacak fabrikada imal edilecek eroinin küçük paketler halinde zamanın parası ile paketi 25 Kuruştan iç piyasaya sürülmesini teklif ediyorlar.- Para sıkıntısı çekiyorsunuz. İç piyasaya sürerseniz milyonlar kazanırsınız.-Atatürk ise bu teklife olumsuz yanıt veriyor.İşte bu anlaşma sayesinde Japonlar, Çengelköy’de ‘Kuzguncuk Fabrikası’ isimli fabrikayı, Taranto ise Haliç’in kıyısında morfin ve eroin imal eden fabrikayı kurdular.Fabrikalar üretime geçince diğer milletlerin şimşeklerini üzerlerine çekti. Konu Milletler Cemiyetine getirildi ve böylece Türkiye üzerinde afyonla ilgili ilk baskılar başlamış oldu. Atatürk bu baskılara ancak 6 yıl dayanabildi. Ve sonunda 1933’de fabrikaların kapısına kilit vuruldu.Daha sonraları 1970’lere geldiğimizde Amerika Nixon yönetiminde, Türkiye’nin 1971 yılında haşhaş ekimini 4 ille sınırlandırması için 3 Milyon Dolar kredi verdi. %2.5 faizle ve 40 sene vadeli verilen bu kredinin 1.5 Milyon Doları Emniyet Genel Müdürlüğü’ne malzeme( bu malzemenin gümrüğü için İçişleri Bakanlığı 2.5 Milyon Dolar ödedi), 1 Milyon Doları Tarım Bakanlığına, geri kalan ise de Jandarma Teşkilatına verildi. (Daha sonraları afyon ticaretinin rakamları hakkında bilgi vereceğim). Tazminat bir yana Türk köylüsünün sigortasını ve Türkiye’nin en önemli döviz kaynağı elinden alınırken doğacak çocuklarımız bile borçla doğar hale getirildi. Bugün Mars’ta cirit atan Amerika, hala ülkesinde afyonkeşlere mani olamıyor, geçmişte kendi hatasını Türkiye’ye yüklüyordu. Amerika afyon meselesini halletmek için değil 3 Milyon Dolar kredi, karşılıksız 300 Milyar Dolar vermeye razı olabilirdi. Fakat 3 Milyon Dolar vererek tarihinin en kelepir işini yaptı. Bakınız Devlet Arşivlerinde bulunan ve Türkiye üzerinde yapılan baskıları dile getiren demeçlerin birinde Nixon ne diyor;- Türkiye afyon ekimini yasaklamalıdır. Bu fedakarlığı insanlık için yapmalıdır.Narkotik Büro şefi Ingersol ise 6 Mart 1970’de Washington’da düzenlediği basın toplantısında şöyle konuşuyordu;- Birleşik Amerika Hükümeti afyon ekiminin önlenmesi için Türkiye’yi yardıma çağırmıştır.- Türkiye’deki haşhaş yetiştiricilerini başka maddelerin ekimine destek için 3Milyon Dolarlık tarım kredisi,- Eroinin hammaddesi olan haşhaşın kanun dışı ekimini kontrol etmek ve önlemek amacıyla Türk Polisine uçak, silah, cephane ve motorlu araç tahsis edilecektir.İran Şahı kaybettiği tahtına CIA’nın düzenlediği darbeyle yeniden kavuşunca Amerika’yı hoşnut etmek için haşhaş ekimini yasakladı. Fakat aradan 3 yıl gibi kısa bir süre geçince tekrar tamamen hiçbir sınır tanımadan serbest bıraktı. Belli ki Amerika’ya, Türkiye’den daha az ihtiyaç duyuyordu, İran belki Amerika’ya daha az muhtaçtı. Böyle olunca da kaçakçılara İran kapısı kapanmış oldu.Yani artık Türkiye’den İran’a kaçak afyon gitmeyecek tersine bu defa İran’dan Türkiye’ye gelecekti. İran Şahı 25 Mayıs 1970’de bu kararının gerekçesini şöyle açıklamıştı:- İran’ın geçen 14yıl içindeki durumu gülünçtü. Biz dış ülkelere afyon ihracı ile elde ettiğimiz para ve dövizi kaybettik. Üstelik afyonu kaçakçılık yoluyla yurda sokmak için çok miktarda para ve döviz verdik.Günümüz Türkiye’sinde afyon ekimi 22 Haziran 1970 tarih ve 7/854 sayılı Karanameyle yasaklanmış olup yalnızca Afyon, Burdur, Denizli, Uşak, Isparta, ve Kütahya İlleri ve 1988 yılında bu Kararnameye ek olarak Tokat, Amasya, Çorum ve Konya dahil edilmiştir.Haşhaş, en fazla Akdeniz iklim kuşağında yetişen bir yağ bitkisidir; çok yağış alan yerler ile çok soğuk ve çok sıcak bölgeler hariç, her iklimde ve her tip arazide yetişebilir; bu nedenle, daha ziyade, fakir ve kıraç arazilerde ekilir. 1970 yılına kadar serbestçe ekilen ve kapsülü çizilerek, yılda 100-200 ton arasında değişen, ilaç sanayinin hammaddesi olan vebünyesinde uyuşturucu alkoloitler bulunan haşhaş yağı, Toprak Mahsulleri Ofisine teslim edilirdi. Fazla su istemeyen bu bitki, Anadolu’da bir münavebe bitkisidir. Haşhaş bitkisinin ana ürünü, dekar başına 1,5 kilogram haşhaş yağı, 100 kilogram haşhaş tohumudur; yan ürün olarak da, dekar başına, 500 kilogram yakıt olarak kullanılan haşhaş sapı alınır. Tohumdan elde edilen yağın protein değeri yüksektir; ayrıca, posası da hayvan yemi olarak kullanılır. Netice olarak, insancıl gayelerle kullanılan ilaç hammaddesi olan haşhaş yağı, tohumdan elde edilen yemeklik yağı, hayvan yemi olarak kullanılan posası ve yakıt olarak kullanılan sapıyla haşhaş, kıraç ve çorak arazilerde köylünün en çok rağbet ettiği bir bitkidir.Sanayileşmiş ülkelerde, beyaz zehir alışkanlığının sosyal ve psikolojik sorunlar karşısında hızla yaygınlaşması, Amerikan Hükümetinin Türk Hükümeti nezdinde temasları neticesi, Türk Hükümetince, 1972’de haşhaş ekimi tümüyle yasaklanmıştır. Ondan sonra, bilahare, yine yukarıda belirttiğim illerde, kontrollü haşhaş ekimine, birkaç sene sonra müsaade edilmiştir. Kontrollü ekim sayesinde, Türkiye menşeli afyon, yurtdışına katiyen çıkmamıştır.Fedakâr Türk çiftçisi, insancıl gayelere ve milletlerarası ilişkilere verdiği ehemmiyeti ve kanunlara saygısını ispat etmiştir. Türk köylüsü, ektiği haşhaşın kapsülünü çizmeden, yani bir gram bile haşhaş yağı almadan, devletine teslim etmiştir. 1980 yılında 13 bin ton haşhaş kapsülü üretilmiş olup, bu miktar gittikçe düşmüş ve 1987’de 5 800 tona gerilemiştir.1988’de yine Afyon’un Bolvadin İlçesinde kurulan alkaloit fabrikasında, yılda 20 bin ton haşhaş kapsülü işlenebilir. Hal böyleyken, açıldığından bugüne kadar, 15 yılda işlediği haşhaş kapsülü ancak 110 bin ton olmuştur. Yani, bu fabrika, yüzde 45 kapasiteyle çalışıyor. Neden; kafi miktarda haşhaş kapsülü alamadığından dolayı.Ülkemizin yararı ve menfaatleri açısından ve de 34 senedir cezalandırılan Türk çiftçisi açısından, tarlamızda, bahçemizde ne ekip ne biçeceğimize kendimiz karar vermeliyiz.Son olarak bazı rakamlara değinmek istiyorum;DEA raporlarına göre bütün dünyada ekilen afyonunun %80 Afganistan’da yetiştirilmektedir.Afganistandaki Afyon ekimiSene Ekim Alanı (Hektar)1994 71 4701995 53 7591996 56 8241997 58 4161998 63 6741999 90 9832000 82 1722001 76062002* 45 000 – 65 000Afganistan’dan giden afyonun bedeli her sene 200 Milyar Dolar olarak tahmin edilmektedir ve Cumhuriyetimizin bugüne kadar olan toplam iç ve de dış borcu 300 Milyar Dolar civarındadır.Arz ederim,M.Celal Derinkök…

Yorum yaptıktan sonra, gelen cevapların bildirimlerini almak istiyorsanız, "Beni Bilgilendir" işaretinin tıklanması gerekiyor.
İfadelerİfadeleri gizle