Şarap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şarap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Alkol, Uyuşturucular ve uyarıcılar hakkında okunması gereken bir yazı !


Afyon

Afyon, Opium

Sümerlerin “zevk”, “tazelenme” anlamına gelen“HUL”kelimesiyle ifade ettikleri ideogramları, ilk defa afyonun kullanımından bahsetiğinde M.Ö 5000 yılı imiş. Bundan 1500 yıl sonra bir mısır papirüsü, alkolün icat edildiğini yazmış. Tahmin ediliyor ki, alkolden 500 yıl sonra çinliler çay içmeye başlamış. M.Ö. 2500 yılında Dwellers Gölü etrafında yaşayan İsviçreliler haşhaş çiçeği çiğnemeye başlamışlar. En eski mısır yasaklarından biri olarak kabul edilir; bir rahip öğrencisine “Ben, senin efendin, sana tavernalara gitmeyi yasaklıyorum. İblisler kadar aşağılık olmaya başladın!” diye yazdığında, tarih M.Ö 2000 imiş. M.Ö. 350 yılından kalma bir özdeyiş, “Ölmek üzere olanlara güçlü bir içki verin, Huzursuz olanlara da şarap; bırakın içip hallerini unutsunlar, ve acılarını bir daha asla hatırlamasınlar” diye öğütlemiş. Theophrastus, haşhaş suyu hakkında tartışmasız ilk referans olarak kabul edilen kayıtları M.Ö 300 yılında tutmuş. “Sürüler için çimenleri, ve insanlar yetiştirsinler diye bitkileri getirdin ki topraktan yiyecek sağlayabilsinler, ve kalplerini rahatlatmak için şarap yapabilsinler”diye yazmılmış Zeburda, M.Ö 250 yılında. Bu sıralarda Konstantinapol Piskoposu Aziz John Chrysostom (M.Ö. 345-407) şöyle serzeniyormuş halkına: “Ağlayanları duyuyorum; ‘ Artık şarap yok mu?! Ahmaklık bu! Delilik! Bu istismara yol açan şarap mı ki?! Sorarsanız ‘hayır’ derim. ‘Jurnalciler var diye ışık yakmayacak mıyız, ya da zina var diye kadınlar olmasın mı?!” Gene M.Ö 450 yılında, Babil Kutsal Kitabında “Şarap tüm ilaçların başındadır. Şarap olmazsa başka uyuşturuculara gerek duyulur” yazmış. 1. yy ın başında Çin ve Uzak Doğunun birçok yerinde afyonun kullanıldığı biliniyormuş. İstanbul’un fethinden 40 yıl sonra Amerika Kıtası’nı keşiften dönen Christof Kolomb, tütünü Avrupaya tanıtmış. “Bir parça domuz eti alın, bir yahudinin yatağında 9 gün bekletin. Sonra toz haline getirip bunu sarhoşa içkisiyle karıştırıp içirin. Bir yahudinin domuzdan köşe bucak kaçtığı gibi alkolden kaçacaktır.”1500 yılında bir ingiliz tıp tarihçisi olan J. D. Rolleston sarhoşluğa karşı bu tedaviyi önermiş. 1525 de Paracelsus, afyon ruhunu farmakoloji literatürüne kazandırmış, adına da Laudanum demiş.Zaten bundan sonra işin iyice boku çıkmış.17. yy da Waldeck Prensi, bir kahve tiryakisini ihbar eden herkese 10 Tolar (thaler) ödeyeceğini vaadetmiş. Czar Michael Federovitch, Rusyada üzerinde tütünle yakalanan herkesi idam ettiriyormuş. 1650 de Bavyera, Saxonya da tütün yasaklanmış ama pek kar etmemiş. IV. Murad hakkında Edward M. Brecher şöyle yazıyor: “Sultan Murad’ın seyahatlerinde ya da teftişlerinde gittiği her beylik, artan feci idamlarla bariz şekilde göze çarpıyordu. Cephede bile sigara içen askerlerini kafalarını uçurarak, asarak, çarmıha gererek ya da el-ayaklarını kırarak cezalandırması şaşırtırtmayı severdi. Mamafih, tüm bu zulüm ev korkuya rağmen tütüne karşı olan arzu dinmedi.”Kaynaklar:* Alfred R. Lindesmith, “Addiction and Opiates”* Ashley Montagu, “Refelections”* Burton Stevenson, “The Macmillan Book of Proverbs”* Edward M. Brecher “Licit and Illicit Drugs”İşte tarihte böyle yazıyor uyuşturucu kullanımının başlangıcı. Yüzyıllardır insanlar bir sebepten ötürü kafalarını iyi etmeye uğraşmışlar. Bunun için denedikleri yolların haddi, hesabı yok. Peki biliyor muyuz kafamız nasıl iyi olur?Çoğumu insanın etkilerini bilmeden kullandığı çeşitli “kafa iyi edici”ler, aslında sandılanın aksine, çoğu zaman telafisi mümkün olmayan arazlar doğuruyor. Kafamızı iyi ederken neremizle nasıl oynuyorlar tahmin bile edemezsiniz.Bu yazı bunun hakkındadır.

elektron mikroskobunda bir nöronun görünüşü
Başlamadan önce, yazıyı okurken karşınıza çıkacak bir takım terimleri basitçe anlatmaya çalışayım.Uyuşturucu etkilerken, elinize iğne batırdığınızda olandan farklı bir yol izlemez. Baş kahramanlarımız nöronlar. Nöronlar, beyninizi isteklerini size, ya da sizin isteklerinizi beyninize ileten kablolardır. Bunu yanı-sıra, herhangi bir hissi, duyguyu da iletirler. Tıpkı uzatma kabloları gibi Birbirlerine bağlanarak vücudun her yerine dağılırlar. Elinize iğne batırdığınız zaman “tez bunu canı acıtıla” mesajını ileten nöronlardır. Bir tiryaki mola yerinde sigarasını yaktığında “tamam, nikotin seviyesini normale çekin” mesajını gene nöronlar iletir. Tabii ki bu iletiler elektrik akımı şeklinde tezahür eder.
Sol avucunuzu açın, sağ elinizi de yumruk yapıp sol elinizle kavrayın, ama avucunuz yumruğunuza değmesin. Sol dirseğiniz yerinde bir yumruk daha, sağ dirseğiniz yerinde de açılmış, başka bir yumruğu kavramaya hazır bir avuç daha olduğunu, ve bu şeklin devam ettiğini hayal edin. İşte nöronlar bu şekilde birbirlerine bağlanır. Bir tarafını yumruk, bir tarafını da el olarak hayal ettiğiniz önkolunuz tipik bir akzon modelidir. Yumruk olan taraf sinir hücresinin gövdesidir. Kolunuz “akzon”yerine geçer. Yumruk olan taraftaki muştaya “dentrit” denir. Hani daha önce “avucunuz yumruğunuza değmesin” demiştim ya; o yumruğu kavrarken her muşta başına bir parmağınızın dokunduğunu düşünün, o parmaklarınız da sinapslar dır.
Şimdi yumruğunuzu tamamen (avucunuzu değdirerek) kavrayın ve sağ kolunuzu çevirmeye çalışın bakalım. Olmuyor muhtemelen, çünkü tutuyorsunuz. Aynı şeyi ellerinizi ıslatarak deneyin. “Vıck, vock” sesleriyle ıslak avucunuzun içinde yumruğunuzun kolayca çevrildiğini göreceksiniz. İşte o ıslaklık“nörotransmiter sıvı” dır. Sıvı, elektrik akımını daha net ve güçlü iletmeye yarar.
Aslında bu anlattığım, tam olarak şöyle bir şey:


“Sinaps yarığı”diye bir şeyden söz edeceğiz. Hani yumruğunuzu kavrarken avucunuzu değdirmiyordunuz ya, işte sonradan içine su, yani nörotransmitter sıvı doldurduğumuz boşluk da ona tekabül ediyor. Aslında tabii ben çok basit anlatmaya çalıştım. Normalde sinaps yarıkları parmaklarınızın muşta başlarına değdiği yerlerdedir, ama model olarak avucunuz gibi düşünmenizde mahzur yok.
Bir de “reseptör”ler var. Reseptör, kelime anlamı olarak “algılayıcı” demek. Avucunuzun ve yumruğunuzun ıslak olduğunu size anlatan şey reseptörler mesela. Derinizdeki algı reseptörleri, nöronlara “hmmm ıslak lan bu!” diyor, nöronlar da kulaktan kulağa oynar gibi “avuç ıslakmış”, “avuç ıslakmış” diye mesajı beyne kadar taşıyor. Elinizin pis olduğunu varsayın, aradaki ufacık bir kum tanesini aynı reseptörler fark edip “burada bir şey var” diye de ileteceklerdir. Yazıda, beyine etki eden maddeler, bu kum tanelerinin yerine geçecekler.
Meraklısı için bu kısım da şöyle bir şey.




Synaptic cleft: sinaps yarığı, dentride: dentrit, protain receptor: reseptör (verdiğim örnekteki kum tanesi de herhangi bir protein olabilir) Tüm bu şema, parmaklarınızın muşta başlarına dokunduğu yerin büyütülmüşü (ya da, daha basit olarak yumruğunuzu kavrayan avucunuz) olarak düşünebilirsiniz.Gelelim ‘kafamız nasıl iyi oluyor’ konusuna:METAMFETAMİNDopaminnakliyecileri (reseptörleri), dopamini uyarı çatlağına (sinaps yarığı) taşımakla görevlidir. Meth, dopamin taklidi yaptığı için nakliyeciler onu dopamin sanıp hücrelere taşırlar. Meth içeri girdiğinde dopamin keseciklerinden dopamini dışarı atar. Fazla gelen dopamin, nakliyecileri tersine çalıştırır. Nakliyeciler dopamini içeri alacaklarına uyarı yarığına boşaltırlar. Dopamin yarıkta mahzur kalınca, tekrar takrar reseptörlere yapışır, böylece hücre aşırı uyarılır. Müptela, kendini çok mutlu ve coşkulu hisseder, çünkü meth direk olarak beynin ödüllendirme sisteminde çalışır. Bu yüzden yüksek derecede bağımlılık yapacıdır.EROİN (imali konusunda bilgi içereceği için link vermiyorum)
Normalde bastırıcı reseptörler dopamini bünyeye salmaz, tutarlar: Böylece her daim Polyanna gibi dolaşmayız. Vücudumuz, normal sebeplerle doğal afyonlar salgıladığı zaman bu reseptörler devre dışı kalır. Tabii o zaman da dopamin dışarıya salınır. Eroin bu doğal afyonları taklit eder, gider afyon reseptörlerine yapışır. Bünye de dopamini yarığa salıverir. “Amman ne kadar iyiyim, her şey yolunda” moduna gireriz. Ancak hal tam olarak böyle değildir. Doğal afyonlar, aslında acı sinyallerini, strese tepkiyi ve duygusal iniş-çıkışlarımızda devreye girerler. Dolayısıyla, doğal ağrı gidericilerdir. Vücutta ağır bir yaralanma ya da benzer bir şey olduğunda devrye girip “yandım anammm”diye bağırmadan mantıklı davranmamızı sağlarlar. Bu tip dertli hastalara bu yüzden morfin verilir.
EXTACYExtacy, seratonini taklit eder. Seratonin reseptörleri tarafından algılanır. Aslında bünye için seratoninin kendisinden daha caziptir, cünkü emilimi daha kolaydır. Nakliyecilerin kafasını karıştırır. “Bu ne lan?! mutlu muyum değil miyim anlamadım”derken seratonin nakliyecileri (methamfetaminde olduğu gibi) görevlerini tersine yapmaya başlar. Aslında bünye, savunma mekanizmasının marifeti olarak her şeyin her zaman yolunda gitmesine uğraşır. Dolayısıyla; “her şey yolunda mı lan acaba?”diye şüpheyle sorduğunda da “neme lazım; değildir meğildir, ben en iyisi tedbirimi alayım” der ve verir seratonini, verir seratonini. fazla miktarda seratonin yarığa dökülür ve hücreyi aşırı uyarır. Seratonin, normalde zamanı geldiğinde sizi uyutur, zamanı geldiğinde iştahınızı açar, zamanı geldiğinde algılarınızı güçlendirir. Ayrıca bünyenin kendini ödüllendirem mekanizmasıyla dolaylı olarak bağlantılıdır. Yani mesela sevgiliniz sizi terk etmiş, basarsınız seratonini; karnınız açmış gibi gelir. Yersiniz çukulataları karnınızı doyurmayacağı halde, kendi ödülünüzü veriverirsiniz. Her şey kısmen yoluna girmiştir. Fazla geldiği zaman “ulan canım nasıl çilekli dondurma istedi yaa! uykum da var ama yemezsem ölücem. en iyisi kendimi ödüllendiriyim. Aaaaa şu herife bak nası da sevimli, tıpkı çilekli dondurma gibi. ben en iyisi onu yalayıp sonra kucağında kıvrılıvereyim” moduna girmeniz işten değildir.MARIHUANA (Cannabis)Vücudumuz, normal sebeplerle doğal afyonlar salgıladığı zaman dopamin reseptörleri devre dışı kalır. Tabii o zaman da dopamin dışarıya salınır. Bünyeye girende, mahallenin yerli cannabionidleri (anandamide) devreye girer, baskılayıcı reseptorlara giden nörotransmitterleri kurutur. böylece dopamin salınır. THC bu yerlileri taklit eder. Normalde anandamide vücutta çok cabuk çözünür, ama bu sahtekar ya, biraz daha fazla kalır. Anandamide gibi doğal afyonların gereksiz kısa süreli hafıza bilgilerini silmek, kendini relax ve ferah hissetmek, hareketlerin yavaşlamasını sağlamak gibi etkileri vardır. THC bu de aynı etkileri yapar, ama bünyede daha uzun süre kalır. Lakin bünye THC ye bağışıklılık sağlar, bu yüzden kişi otun dozunu her daim arttırır. Psikolojik bağımlılık sözkonusudur. Çoğunlukla fiziksel bağımlılık olmadan ruh hali düzeldiğinde normal yaşama devam edilebilnir.ALKOL
Bünyede bir takım “BABA” lar vardır. Bunlar baskıcı reseptörlere veri akışı sağlarlar. Bu GABA lar beyindeki bir çok alanda kontrolü sağlar. Mesela bünyeyi koltuğa oturtacakken “Hop! az sağ yap koç! Lan dur orası değil! şimdi kolu g*tüne girecek, azıcık sol yap! Hah! şimdi salıver düşsün” gibi komutlar vererek kafanızı-gözünüzü yarmanızı, ya da sıcaktan çok bunalmışken buz gibi bir gazoz içtiğinizde kontrolsüzce “BRRRRRRR” yapıp karizmayı çizdirmenizi engellerler. Pardon GABA mı dedim???; neyse.Bu GABA lar eski kulağıkesiklerdendir, ağır abilerdir. Oturmasını, kalkmasını bilirler. Bünyenin cello delikanlıları GLUTAMATlar (glutamate) gibi değillerdir(harekete geçirici nörotransmiter). Gluatmatlar, ufacık bir gürültü olsa “Lan koşun aşşaa mahallede olay var” diye birbirlerini fiştekleyip duruma göre dopamin, saratonin, adrenalin; artık Allah ne verdiyse girerler. Tabii, BABAlardan korktukları için çok abartamazlar. Abartırlarsa BABAlar gelip üst araması yapar, ne bulurlarsa hacılarlar. Vesselam, böylece asayiş genelde berkemal kalır.Ama bu alkol var ya bu alkol! Bu böyle puşt gibi, ipne gib bişidir. Fitnecidir resmen yahu! İkili oynar. İlk önce BABAlara gider; “Abi, bakın bünye tehlikede, ağırlığınızı iyi koyun. Şimdi gençler olaya girerse tutamayız, siz baştan gidip bunların emanetleri toplayın, bi bela çıkmasın”diyerek bunları doldurur, sonra GLUTOMAT lara gider, “Abilerim benim beaaaa! Hadi gelin okeye, 75 den düşecez, tabelacı benim” diye bunları meşgul eder. Halbuki ortada bi bok yoktur, ama ola ki alkol bünyedeyken “lan gidelim Kazaskere de bi kokoreç yiyelim” moduna girdiniz, Sizi yerinizden kaldıracak dopamini bulamazsınız (BABAlar kesmiştir), hadi ola ki bir gayret kalktınız, oraya gidene kadar ayık kalmanızı sağlayacak adrenalin yoktur (haa ama yemek yemek yerine alkol alalım derseniz, o zaman başka. Tabelacı hemen olayı organize ediverir). Bir de arabayla gitmeye kalkarsanız! offff! sakın ha!.
- Olum bastırsana lan şunu frene!- Lan bi dur skicem şimdi ha! çifte dönüyorum!gibi bir muhabbet olur, bu da o frene basmanızı en az 0,4 saniye kadar geciktirir. “Yemişim 0.4 saniyeyi! o kadarla mı adam olacam be!” diyebilirsiniz tabii.
Dalgıçlarda bir laf vardır. Derler ki; “bıçak sana pek lazım olmaz, ama bıçaksız sakın dalmayın. Lazım olduğı zaman yanınızda olmazsa, bir daha hiç lazım olmaz”.
Artık siz bilirsiniz; yerse.KOKAİNHani şu dopamin nakliyecileri vardı ya; onlar gerektiği zaman dopamini yarığa boşalttıkları gibi, iş bitince de geri toplarlar. Kokain pusuya yatar, dopaminler yarıya dökülünce, gider nakliyecileri tıkar. Böylece dopamin hep uyarı yarığında kalır tekrar tekrar hücreye hücum eder. Diğer bir çok uyuşturucu gibi kokain de ödül patikasında çalışır. Ama müdahale ettiği bir bölüm daha vardır; beynin istemli hareketlerimizi kontrol eden kısmı, yani motor sistem (motor iletişim, motor association). Müptela devamlı bir şeyler yapmak ister ve asla tatmin olmaz. Kıçlarında kurt varmış gibi zıplayışları bu yüzdendir.LSDLucy in the Sky Wİth Diamonds (Lucy, elmaslarla göklerde). Hakikaten bu kadar yalancı bir maddedir. Seratonini taklit eder. Aslında yaptığına pek ‘taklit etmek’ denemez, çünkü allah için işini o kadar iyi yapar ki, seratonini aratmaz. Seratoninin sağladığı her şeyi vücuda temin eder. Tabii bunu seratonin reseptörlerine yapışarak yapar. Bünyede bir çok seratonin reseptörü vardır ve hepsi farklı bir işten sorumludur. LSD bunlardan bazılarına yapışır, ama her zaman aynı şekilde değil. Bazen bastırıcı, bazen de kışkırtıcı etki yapar. Çok komplike algısal etkileri vardır. Kolunuzu kaşırken vaşak seviyor gibi hissedebilir, ya da annenizi görünce çaydanlık sanabilirsiniz. LSD ve diğer halosünojenler beynin ‘locus coeruleus’ (LC) denilen yerini uyarırlar. locus coeruleus (‘locus ceruleus’ diye de geçer), latince ‘mavi nokta’, ‘mavi yer’ (the blue location) demektir. Beynin henüz tam olarak tanımlanamayan %60 lık kısmından biridir. Sadece ayık kalma,bir işe başlamaya karar verme, istemsiz hareketler (tikler) gibi bir takım fonksiyonları olduğu biliniyor. LC den bir nöron, beynin her biri değişik onlarca noktasına bağlı olabilir. Karşı apartmanda konuşanları duyduğunuzu sanabilir, hatta duyabilirsiniz. Birisi isminizle size seslenirse armut tadı alabilirsiniz, vs.LCnin Postsynaptic responsiveness, yani uyarı sonrası tepki vermede etkili olduğu ölçümlenenler arasında. Yani, tüm bunlardan daha da kötüsü, bu tip asit türevleri vücuttan atılsalar bile, LC de yarattıkları kargaşa kalıcıdır. Sadece bir kere kullansanız bile 3 sene sonra kafanız aynı şekilde ve aniden iyi olabilir. Bu otobüste olursa en fazla sizi dışarı atarlar, ama kız istemeye gittiğinizde falan olursa kanınız akabilir.KODAİNPapaverin, dionin, morfini noskatin vs. gibi bir afyon alkoloididir. Sentezlenip belli kimyasallarla karıştırıldığında uyarıcı ve uyuşturucu etkisi vardır. Yani (dozuna ve sentezleniş şekline göre) hem nörotransmitterleri hem de nöroinhibitörleri (baskıcı nöronlar) uyarabilir. Üniversite yıllarında geç saatlere kadar ders çalışabilmek için öksürük şurubu içerdik.dexan,tussidfed kodain içerdiği için yasaklanan öksürük şurupları arasında. Belli bir dozdan sonra cin gibi gözleriniz pörtler. Hatta tylolhot gibi bir parasetamol içeriğiyle birlikte hafif uyku verir. Maaz-ı allah adamı mal gibi eder.Çok kaşındığı için (kodainin en sık görülen yan-etkilerinden biridir) alüminyum bulaşık teli kullanarak elinin ulaşabildiği her yeri cılk ete varana kadar ‘kaşıyan’ birine rastlamıştım.AFYONİki ana alkaloid içerir;Phenanthrenes (narkotik alana giren kısım bunları içeren versiyondur) ve Isoquinolines (bunların genel sinir sistemi üzerinde önemli etkileri bulunmaz).Hem deva, hem cefa verir. 2 gr afyondan 120 ila 250 miligram morfin elde edilebilir ki bu doz, insan için ölümcüldür. Dozu ayarlanarak kullanıldığında beyindeki acı merkezlerini uyarır ve acıyı bastırır. Değişik işlemlerden geçirilerek eroin elde edilir.TOKSİKLER (sınırlı, ama güzel bir kaynak)Anlatmaya bile elim varmıyor. Adı üzerinde ‘zehirler’. Toksikomani, toksik madde bağımlılığıdır. Her toksik maddenin etkin maddesi ve vücutta müdahale ettiği kısım farklı ve birbirinden fecidir. Diğer uyuşturucularuın çoğunda olmadığı şekilde, toksikler ağırlıkla merkezi sinir sistemini etkiler. Etkileri kalıcıdır. çözücüler (solventler), yapıştırıcılar, uhular, aerosoller, propanlar, tiner ve benzin bu gruba dahildir. Hepsi yasal ve ucuz olduğundan temin etmesi kolaydır ki bu özellikleri bunları çok daha tehlikeli bir hale getirir. Çoğu toksik maddeye karşı vücutta tolerans gelişir, yani kullanıcı muntazaman doz arttırma gereği duyar. Her ne kadar sigara ayrı bir bağımlılık olarak değerlendirilse de, tütünden farklı olarak, sigara kağıdındaki selüloz yanarken çıkan gazlar toksiktir. Nikotin ile beraber, sigara da vücutta tolerans geliştirir ve doldurmak zorunda olduğunuz boşluk her seferinde büyür.Kavgacılık, aldırmazlık, yargılama bozukluğu, sersemlik, nistagmus (göz titremesi), geveleyerek konuşma, yürürken sendeleme, uykulu hal, tepki yavaşlaması, titremeler, kasların zayıflaması, görme bulanıklığı veya çift görme, aşırı neşe, komaya varabilecek bilinç kaybı. Uçuculara bağlı olarak deliryum, kalıcı bunama, psikotik bozukluk ve duygudurum veya bunaltı bozukluğu, başta uçucular olmak üzere toksiklerin etkiler arasındadır.Fensiklidin bağımlılıği gibi aşırı örnekleri vardır. Fensiklidin aslında veterinerlikte at sakinleştirici olarak kullanılan ağır bir maddedir. Ketamin de bunun gibidir. Argoda “Melek tozu”, “kristal”, “barış hapı”, “süpergrass”, “hap, roket yakıtı” gibi isimlerle anılsalar da, hipertansiyon ve kalp hızının artması, uyuşma, ağrı duyumunda azalma, sarsak hareketler, konuşma peltekleşmesi, kas katılığı, kasılma veya koma, ses duyumunda artış gibi ağır etkileri hiç olumlu değildir. Fensiklidin alımından sonra 1-2 günde psikoz benzeri tablodan çıkılır. Bağımlılığında düşünce bozukluğu, reflekslerin azalması, bellek kaybı, dürtü denetimi kaybı, uykululuk, çökkünlük, yoğunlaşma bozukluğu olur. Fensiklidine bağlı psikotik bozukluk, duygudurum bozukluğu, bunaltı bozukluğu gelişebilir.—Geçenlerde biryerlerde fasıldayız, şarkılar söyleniyor, yan masadaki 20 lik ağır abilerle muhabbete entegre olduk. Bir tanesi vardı; sanırsınız Küba, Amsterdam arası mekik dokuyor. Nasıl bir derdi varsa abinin, kullanmadığı bok kalmamış, hemi de ballandıra ballandıra anlatıyor her birini.
“Ars longa, vita brevis”dermiş eskiler. Aman derim gençler.Hayat kısa, sanat sonsuz, deneyim yanıltıcı (diye aşık memo da değinmiştir vakt-i zamanında)…Kanuni demiş ki;“Yeryüzünde muteber bir nesne yok devlet gibi,Olmaya devlet Cihanda bir nefes sihhat gibi”
Barış da bunun üzerine şöyle yazmış:“usta terzi dar kumaştan bol gömlek dikerdoğru tartan esnaf rahat huzurlu gezereğrinin ve doğrunun hesabı mahşerdedünyada biraz huzur herşeye bedelsağlığın nasıl gülüm sen ondan haber verilaç neye yarar vade gelmişse eğerhalk içinde muteber bir nesne yok devlet gibiolmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibihan senin hamam senin konaklar senintarla senin çiftlik senin bağ bostan senindiyelim ki dünya malı tümünden seninağız tadıyla yersen bir şeye benzersağlığın nasıl gülüm sen ondan haber verilaç neye yarar vade gelmişse eğerbarış der biraz tuzum ekmeğim olsabuz gibi pınar suyundan bir testim olsabir de şöyle püfür püfür bir çınar gölgesikaç kula nasip olur ki keyfin böylesi…”
Bu da bu yazıya nokta olsun (anlamışsınızdır siz onu)…

alıntıdır..