Suboxone 8 Mg/2 Mg 28 Adet Dilalti Tablet Prospektüsü

Suboxone 8 Mg/2 Mg 28 Dilalti Tablet


Suboxone'un Formülü:

Etkin Maddeler: Buprenorfin, nalokson
Yardımcı Maddeler: Laktoz monohidrat, mannitol, mısır nişastası, povidone K 30, anhidr
sitrik asit, sodyum sitrat, magnezyum stearat, asesülfam potasyum, doğal limon ve misket limonu aromaları

Endikasyonları:

SUBOXONE 8 mg/2 mg opioid (narkotik) tipi madde bağımlılığında kullanılan bir ilaçtır.
SUBOXONE 8 mg/2 mg, opiat türü (narkotik) madde tutkunluğu olan hastalar için, tıbbi,
sosyal ve psikolojik bir tedavi programının bir bölümünü oluşturmaktadır.

Kontrendikasyonları:

Uyarılar/Önlemler:

İlaç, madde bağımlılığı tedavisinde uzman olan doktorlar tarafından reçete edilir ve tedavisinin izlemesi gerekir.

SUBOXONE 8 mg/2 mg dilaltı tablet tedavisi, erişkinler ve 15 yaşından büyük ergenlerde kullanılmak içindir.

Dilaltı tabletler, beyaz, altıgen şeklinde bikonveks tabletler halindedir; bir yüzlerinde kılıç logosu bulunur, diğer yüzlerinde ise “N8” yazılıdır. 7 ve 28 tablet içeren kutular şeklinde ambalajlanmıştır.

Aşağıdaki durumlarda KULLANMAYINIZ
-Buprenorfin, nalokson ya da SUBOXONE 8 mg/2 mg’daki diğer bileşenlerden herhangi
birine karşı alerjik (aşırı duyarlı) iseniz,
- Ciddi solunum yetmezliğiniz varsa,
- Karaciğerinizde ciddi sorunlar varsa,
-Alkol zehirlenmesi veya alkol bağımlısı olup alkolü bıraktığınızda gelişen sıkıntı hissi, terleme, hallüsinasyonlar, hafıza bozukluğu, kuruntular, el parmakları, dil ve göz kaslarında titreme (delirium tremens) varsa.

Aşağıdaki durumlarda DİKKATLE KULLANINIZ
Kötüye kullanım/suistimal: 
Bazı insanlar, buprenorfini kötüye kullandıkları ya da alkol, benzodiazepinler (trankilizanlar), veya diğer opioidler gibi diğer Santral Sinir Sistemini baskılayan ilaçlar ile birlikte aldıkları için, solunum yetmezliği (soluk alıp verememe) nedeniyle hayatlarını kaybetmişlerdir. Özellikle damar yolundan ve yüksek dozda bir kötüye kullanım çerçevesinde, hızlı seyreden karaciğer harabiyeti (karaciğer sorunları) olguları bildirilmiştir. Karaciğer harabiyeti, viral infeksiyonlar (kronik hepatit C), alkol kötüye kullanımı, iştahsızlık gibi özel durumlara bağlı olarak ortaya çıkabildiği gibi, ilaçlarla da ilişkili olabilmektedir (örneğin: antiretroviral nükleozid analogları, asetilsalisilik asit (aspirin), amiodaron, isoniazid, valproat). Eğer şiddetli bitkinlik, kaşınma gibi belirtiler varsa, ya da eğer deri veya gözleriniz sararıyorsa, derhal doktorunuzu bilgilendiriniz, böylelikle size uygun bir tedavi uygulanabilecektir.
Bu ilacı, eğer bir narkotik madde (örn. morfin, eroin) kullandıktan sonra altı saatten daha kısa veya metadon ( şiddetli veya kronik bir ağrıya etki eden bir ağrı kesici aynı zamanda narkotik içerikli madde bağımlılarının tedavisinde kullanılan ilaç) kullandıktan sonra 24 saatten daha kısa bir süre içinde alırsanız, yoksunluk semptomlarına neden olabilir.
Bu ilaç uykululuk haline yol açabilir ve bu durum alkol ya da kaygı önleyici (anksiyalitik ) ilaçlarıyla artabilir.

Aşağıdaki durumlarda doktorunuzu bilgilendiriniz:
- Yakınlarda geçirilmiş kafa travması ya da beyin hastalığı,
- Kan basıncında azalma,
- Erkeklerde idrar yoluna ilişkin bozukluklar (özellikle prostat büyümesine bağlı olarak).
Bu ilaç, bazı hastalıklarda oluşan ağrıları maskeleyebilir. Bu tip durumlarda bu ilacı almakta olduğunuzu doktorunuza söylemeyi unutmayınız.
Bu ilaç kan basıncınızın aniden düşmesine neden olabilir, eğer otururken veya yatarken hızla ayağa kalkarsanız, başınızın dönmesine yol açabilir.
Bu ilaç bağımlılığa sebep olabilir.
Atletler bu ilacın, içindeki etkin maddelere bağlı olarak, “anti-doping” testlere karşı pozitif bir reaksiyona yol açabileceğinin farkında olmalıdır.

Aşağıdaki durumlar söz konusu ise doktorunuza bildiriniz:
- Astım ya da diğer solunum sorunları,
- Böbrek hastalığı,
- Karaciğer hastalığı.
“Bu uyarılar geçmişteki herhangi bir dönemde dahi olsa sizin için geçerliyse lütfen
doktorunuza danışınız”

Yiyecek ve içecek ile kullanılması:
Alkollü içecekler ile birlikte kullanmayınız. Çünkü alkol
SUBOXONE 8 mg/2 mg’dan kaynaklanan uyuşukluğu muhtemelen artıracaktır.

Hamilelik
İlacı kullanmadan önce doktorunuza veya eczacınıza danışınız.
Hamilelik sırasında SUBOXONE 8 mg/2 mg kullanmamalısınız. Eğer hamile iseniz veya hamile kalmayı planlıyorsanız doktorunuza söyleyiniz. Doktorunuz, tedavinizin alternatif bir ilaç ile devam ettirilip ettirilmemesine karar verecektir.
Tedaviniz sırasında hamile olduğunuzu fark ederseniz hemen doktorunuza danışınız.

Emzirme
İlacı kullanmadan önce doktorunuza veya eczacınıza danışınız.
Bu ürün sütünüze geçeceği ve emzirdiğiniz bebeği olumsuz olarak etkileyebileceği için,
SUBOXONE 8 mg/2 mg alırken emzirmeyi durdurmalısınız. Bu konuda doktorunuz ile konuşunuz.

Araç ve makine kullanımı
SUBOXONE 8 mg/2 mg, trafikte güvenli bir şekilde araç sürme, makine kullanma, ya da
diğer tehlikeli aktiviteleri yerine getirme yetilerini az ya da orta derecede etkilemektedir.
SUBOXONE 8 mg/2 mg, özellikle alkol ya da santral sinir sistemi depresanlarıyla birlikte alındığında uyuşukluk, baş dönmesi, ya da düşünme bozukluklarına yol açabilir. Bu nedenle, yukarıda sözü edilen aktiviteler yürütülürken 
kullanılmamalıdır.

Yan etkiler/Advers etkiler:


Tüm ilaçlar gibi, SUBOXONE 8 mg/2 mg’ın içeriğinde bulunan maddelere duyarlı olan
kişilerde yan etkiler olabilir.
Yan etkiler asagıdaki kategorilerde gösterildigi şekilde sıralanmıstır:
Çok yaygın : 10 hastanın en az 1 inde görülebilir.
Yaygın : 10 hastanın birinden az, fakat 100 hastanın birinden fazla görülebilir.
Yaygın olmayan : 100 hastanın birinden az, fakat 1000 hastanın birinden fazla görülebilir.
Seyrek : 1.000 hastanın birinden az görülebilir.
Çok seyrek : 10.000 hastanın birinden az görülebilir.
Çok yaygın;
- Uykusuzluk
- Kabızlık
- Mide bulantısı
- Terleme
- Baş ağrısı
- Yoksunluk sendromu
Yaygın;
- Kilo kaybı
- Şişme (el ve ayaklarda)
- Yorgunluk
- Uyuşukluk
- Endişe
- Sinirlilik
- Karıncalanma
- Depresyon
- Cinsel istek azalması
- Kas spazmları
- Anormal düşünceler
- Gözyaşı bozuklukları
- Bulanık görme
- Yüz ve boyunda kızarıklık
- Kan basıncında artış
- Migren tiği ağrılar
- Burun akıntısı
- Boğaz ağrısı ve yutma esnasında ağrı
- Öksürük artışı
- Midede huzursuzluk
- İshal
- Anormal karaciğer fonksiyonları
- İştah kaybı
- Mide ve barsaklarda gaz
- Kusma
- Döküntü
- Kaşıntı
- Kurdeşen
- Ağrı
- Eklem ağrısı
- Kas ağrısı
- Bacaklarda kramplar
- İktidarsızlık
- İdrar anormallikleri
- Karın ağrısı
- Sırt ağrısı
- Halsizlik
- İnfeksiyon
- Titremeler
- Gögüs ağrısı
- Ateş
- Grip sendromu
- Genel rahatsızlık hissi
- Kaza sonucu yaralanmalar
- Baygınlık hali ve baş dönmesi
- Oturur veya yatar durumdan ayağa kalkınca kan basıncında düşme
Yaygın olmayan;
- Lenf bezlerinde şişlik
- Heyecan (Ajitasyon)
- Titreme
- Anormal rüyalar
- Aşırı kas aktivitesi
- Kendi kişiliğine yabancılaşma (Depersonalizasyon)
- İlaç bağımlılığı
- Hafıza bozukluğu
- İlgi kaybı
- Kendini aşırı iyi hissetme
- Havale geçirme
- Konuşma bozukluğu
- Göz bebeklerinde küçülme
- İdrar yapmada sorunlar
- Gözde iltihab (Konjonktivit)
- Hızlı veya yavaş kalp atışları
- Düşük kan basıncı
- Çarpıntı
- Kalp krizi
- Nefes darlığı
- Astım
- Esneme
- Ağızda ağrı ve yaralar
- Dilde renk değişikliği
- Akne
- Deride nodüller
- Saç dökülmesi
- Deride kuruluk ve pullanma
- Eklemlerde iltihaplanma
- İdrar yolu enfeksiyonu
- İdrarda kan
- Anormal cinsel boşalma
- Ay hal kanamaları ya da vajinal sorunlar
- Böbrek taşı
- Sıcak ve soğuğa karşı hassasiyet
- Alerjik reaksiyon
- Düşmanlık hissi
Seyrek;
- Solunum depresyonu (şiddetli solunum güçlüğü) – Bkz “SUBOXONE 8 mg/2 mg’ı
aşağıdaki durumlarda dikkatle kullanınız”
- Karaciğer problemleri; sarılık ile birlikte veya sarılık olmaksızın – Bkz “SUBOXONE
8 mg/2 mg’ı aşağıdaki durumlarda dikkatle kullanınız”
- Halüsinasyonlar

İlaç etkileşimleri:


Birlikte başka ilaçların kullanılması SUBOXONE 8 mg/2 mg’ın istenmeyen etkilerini
artırabilir. Bu ilaçların kullanımı dikkatli bir şekilde izlenmelidir:
• Ruhsal bunalım ve gerilimi önlemek için kullanılan ilaç (Trankilizanlar)
• Kaygı önleyici ilaçlar (anksiyalitik)
• Depresyon tedavisinde kullanılan ilaçlar (antidepresanlar)
• Sakinleştirici ilaçlar (benzodiazepinler)
• Yüksek kan basıncı tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar.
Eğer doktorunuz sakinleştirici ilaç (benzodiazepinler) reçete ederse, reçete edilen dozdan fazlasını almamalısınız.

Bu ilacın benzodiazepinler (anksiyete ya da uyku bozukluklarının tedavisinde kullanılan
ilaçlar) ile birlikte alınması, solunum yetmezliğine bağlı olarak ölüme yol açabilir.
Aşağıdaki ilaçlar SUBOXONE 8 mg/2 mg’ın kan konsantrasyonlarını artırabilir. Dolayısıyla bu ilaçların SUBOXONE 8 mg/2 mg ile birlikte eş-zamanlı kullanımı yakından izlenmelidir ve bazı durumlarda doktorunuz tarafından doz azaltımı yapılması gerekebilir:
• HIV enfeksiyonlu hastaların tedavisinde kullanılan ilaçlar (Anti-retroviral ajanlar;
ritonavir, nelfinavir, indinavir)
• Dermatolojik, sistemik ve sindirim sistemi mantar enfeksiyonlarının tedavisinde
kullanılan ilaçlar (Ketokonazol)
• Mantar enfeksiyonları tedavisinde kullanılan ilaçlar (İtrakonazol)
Eğer reçeteli veya reçetesiz herhangi bir ilacı şu anda kullanıyorsanız veya son zamanlarda kullandınız ise lütfen doktorunuza veya eczacınıza bunlar hakkında bilgi veriniz.

Kullanım şekli ve dozu:


Uygun kullanım ve doz/uygulama sıklığı için talimatlar:
Dilaltı yol, bu ilaç için etkili olan tek uygulama yoludur.

Tabletleri yutmayınız.

Uygulama yolu ve metodu:
Tableti eriyinceye kadar dilinizin altında tutunuz. Tabletin erimesi 5-10 dakika sürebilir.
İlacınızı günde bir kez alınız.
“Doktorunuz hastalığınıza bağlı olarak ilacınızın dozunu belirleyecek ve size uygulayacaktır.”
Tedaviniz sırasında verdiğiniz yanıta bağlı olarak, doktorunuz dozu ayarlayabilir.

SUBOXONE 8 mg/2 mg kullanımından en yüksek yararı görebilmek için doktorunuza, alkol,
alkol içeren ilaçlar, sokaktan alınan maddeler, ve doktorunuz tarafından reçete edilmemiş herhangi bir reçeteli ilaç dahil, aldığınız bütün ilaçları söylemelisiniz.

Tedavi süresi
Tedavinin uzunluğu, doktorunuz tarafından sizin için kişisel olarak belirlenecektir.
Belirli bir süre başarılı bir tedaviden sonra, doktorunuz almakta olduğunuz dozu basamaklı olarak, daha düşük bir tedaviye devam dozuna azaltabilir. SUBOXONE 8 mg/2 mg dozu durumunuza bağlı olarak, dikkatli bir tıbbi gözetim altında azaltılmaya devam edilebilir ve sonuç olarak tamamen sonlandırılabilir.
Sizi tedavi eden doktorunuzun onayı olmaksızın, tedavinizi herhangi bir şekilde
değiştirmeyiniz veya durdurmayınız.


Bu tedavinin etkinliği şunlara bağlıdır:
- Alınan doz ve,
- Birlikte yürütülen tıbbi, psikolojik ve sosyal tedavi kombinasyonu.

Değişik yaş grupları:
Çocuklarda kullanımı:
SUBOXONE 8 mg/2 mg sadece yetişkinlerde ( 15 yaşın üzerinde) kullanılmaktadır. 15 yaşın
altındaki hastalarda kullanılmamalıdır.

Yaşlılarda kullanımı:
Yaşlı hastalar için kullanılmamalıdır.

Özel kullanım durumları:
Böbrek yetmezliği, karaciğer yetmezliği:
Hafif ve orta dereceli böbrek yetmezliği olan hastalarda SUBOXONE 8 mg/2 mg dozunun
değiştirilmesi gerekli değildir. Şiddetli böbrek yetmezliği olan hastalara doz ayarlaması gerekmektedir.
Karaciğer yetmezliği olan hastalarda, hafif ile orta derecede karaciğer bozukluğu olan
hastalarda, mevcut en düşük başlangıç dozu (2mg) ve titiz bir doz ayarlaması önerilmektedir. Şiddetli karaciğer yetmezliği olan hastalarda ise kullanılmamalıdır.

Eğer SUBOXONE 8 mg/2 mg’ın etkisinin çok güçlü veya zayıf olduğuna dair bir izleniminiz var ise doktorunuz ya da eczacınız ile konuşunuz.

Kullanmanız gerekenden daha fazla SUBOXONE 8 mg/2 mg kullandıysanız:
İlacın doz aşımı durumunda, tedavi için derhal bir acil servise ya da hastaneye gitmeli veya götürülmelisiniz.
SUBOXONE 8 mg/2 mg’dan kullanmanız gerekenden fazlasını kullanmışsanız bir doktor veya eczacı ile konuşunuz.

SUBOXONE 8 mg/2 mg’ı kullanmayı unutursanız:
Doktorunuzla temasa geçiniz.
Unutulan dozları dengelemek için çift doz almayınız.

SUBOXONE 8 mg/2 mg ile tedavi sonlandırıldığındaki oluşabilecek etkiler
Tedavinin ani bir şekilde bırakılması, çekilme semptomlarına yol açabilir.
Eğer bu ilacın kullanımına ilişkin başka sorularınız olursa, doktorunuz ya da eczacınıza sorunuz.

Eroin, Suboxone, Diğer İlaçlar ve Uyuşturucu Hakkında Soru & Cevap



Subokson
Suboxone 8mg

Eroin, Suboxone, Diğer İlaçlar ve Uyuşturucu Hakkında Soru ve Cevap






Selamlar.

Bu yazıda, sorularınızı yorum atarak yazabilirsiniz ve sorunuzu cevaplamaya çalışcağım.


Eğer konu hakkında bilgisi olan arkadaşlar var ise zaten onlarda size yardım için yorum atıyorlar.



Amacım saygı, sevgi, kâr amacı gütmeden güzel bir soru ve cevap platformu oluşturmak istiyorum.







------------------------------------------------------------------------------------------------------------

İrade ile ilgili bir kaç şey yazmak istedim. :


Uyuşturucu tedavisinde irade


İradesiz hiç bir şey yapamazsınız, unutmayın ki hastane kapısında beklemekle irade sahibi olmuyorsunuz sadece ufak bir adım atmış oluyorsunuz. Önemli olan çizdiğiniz yolda amacınıza ulaşmak. Herkesin yaşadığı ve yaşayacakları, çektiği sıkıntılar ve çekeceği sıkıntılar farklıdır. Kimisi ilacı 1 ay kullanır hazır hisseder bırakır, 1 ay sonra gidip eroin içer. Kimisi ilacım var rahatım gidiyim içiyim idrar vereceğim güne 1 hafta kala içmiyim temiz verip ilacımı alayım der. Kimisi bunndan kurtuluş yok gittiği yere kadar der.Kimisi hiç birşey demez sadece içer.  Bunları sıralamakla bitmez. Siz  bunlardan hangisisiniz? Bir de bunlardan nasıl kurtulucağım diyen kişiler var, gerekli iradeye sahip kişiler ama gerekli bilgiyi bilmeyen, yada durumu olmayan. İleride daha çok paylaşım yapacağım bunlar için. İradenizi güçlü tutmak için yapacağınız bir çok şey var. İrade stabil olmayan sabit olmayan birşeydir bence. Farklı duygu, istek, yer, mekan, zamana göre değişir. Örnek verecek olursam: Acıya hüzüne İradeniz güçlüdür, bir yakınınızı kaybettiğinizde; Ağlamayacağım! diyip ağlamaya bilirsiniz veya bir eylemde bulundunuz bunun size acı vereceğini bildiğiniz halde özgür iradeniz ile onu yapmak isterseniz yapabilirsiniz. ama Uyuşturucu karşısında iradenizi yitirirsiniz. Bunu bana bilimsel olarak anlatmışlardı Hastanede beyin bölgeleri ile ilgili birşeydi sonra eklerim yazıya.


İrademi neler ile güçlendirebilirim ?


Sevgi! yani Aile desteği ve sevgisi (eş,dost,akraba) en önemli şeydir uyuşturucuyu bırakma ve iradeyi güçlendirme konusunda.

- Araştırma ve öğrenme. Size garanti veriyorum, Uzayı araştırın insan oğlunun algılıyamadığı derecede boşluk, sonsuzluk. Emin olunki böyle yararlı bilgiler aldıkça eski düşünceleriniz beyninizde yer kaplamak yerine üzerine yeni veriler yazılıp gidicek.. Ben öyle yapıyorum ve şuan çok iyi durumdayım. Sanki haya yeniden başladım. Dünyaya gelmemizin bir amacı , uyuşturucu kullanmak için gelmedik.. Boş işlerle kafamızı patlatacağımıza, araştırın ve hergün yeni bir bilgi öğrenin !

- Spor  ve Sağlık. Sağlıklı bir vücuda sahip olursanız İradeniz güçlenir. Kendiniz güvenininiz artar, artık hayatınızda ki değişikliğin farkına varıp daha sağlam adımlar atabilirsiniz. Spor yaparak kendinizi zinde hissedip uyuşturucunun kaka olduğunu anlayabilirsiniz. Çektiğiniz nefeste hayatın ne derece güzel olduğunu tekrardan anlıyacaksınız..

- Eğer sizinde bildiğiniz yöntemler, uyuşturucuyu nasıl bırakdığınıza dair hikayeniz lütfen dirtynetworkz@gmail.com adresine mail atnız ve sitemde yayınlarım, herkes görsün duysun bilsin onlarda yararlansın diye.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bonzai : Ölüm Tribi !

Bonzai Ölüm Tribi Nedir


Bonzai panik atak
Bonzai Ölüm Tribi


Yan etkileri Miğde bulantısı Kusma Ölümü yakın hissetme, değişik halisilasyonlar, Göz altlarının kuruması ve koyu renk alması, Çok fazla hızlı nefes alıp verme,

Bonzai uyusturucu Nedir ve zararları nelerdir

Bonzai kullananlar jamaica kullananlar bonzainin zararları jamaica'nın zararları

bon (tabak), sai (ağaç) kelimelerinden oluşan bonsai kelimesi, tabak ya da taş üzerinde yetiştirilen, minyatürilize edilmiş ağaçları ifade eder. türkçeye bonzai olarak geçmiştir...

Bundan 3 4 yıl önce piyasada olmayan bu uyusturucu madde son zamanlarda ülkemizde ve dünyada hızla yayılmaktadır. Herkez buna yönelmektedir. Çok tehlikeli olan bu uyusturucu tek seferde bile ölüm riski oluşturabiliyor ve öldürüyor. Örneklerini belki görmüş ve ya duymussunuzdur. Tek bir duman bile öldürebilir ölüm riski vardır zamanın en tehlikeli uyusturucuları arasındadır. Kullanıldığı zaman terleme ağız kuruluğu Bad trip Yani ölüm tribide denir buna ölüm tribine girildiği zaman ölüm riski % 99 dur bir anda korku dunyadan baska bir yere gidiş halisülayon görme öldüğünü ve yahut ölüceğini düsünme düşüncesi kullanan gençleri kalp krizi geçirip o anda ölümüne neden olabiliyor..


Eğer canınızı seviyorsanız bir kere dahi olsa içmenizi tavsiye etmem. Mutluluk yerine mutsuzluk tedirginlik uyusukluk veren bir maddedir. Hiç uğruna böyle şeylere bulaşmaya gerek yok! En çok ölüm getiren maddelerin arasında yer alan bonzai adlı ölüm tuzağını son kez ismini duyun ve unutun hayatınızda bu ismi duymamış olun ve unutun gitsin....


jamaica gold + jamaica Süpram + Jamaica VIP + jamaica exterme vs Nedir?

Jamica sınıflarına ayrılır yukarıdaki başlıktaki gibi isimleri vardır kalitesine etkisine göre bu isimler değişmektedir. Eskiden yasal olan bu maddeler yakın bir zamanda ülkemizde uyusturucu sınıfına girmiş bulunmaktadır. Cezalarıda çok ama çok ağırdır. aslında buda bir bonzai çeşitir sadece geldiği ülke yetiştirildiği ülke jamican olduğu için ismi bu şekil olma ihtimali yüksektir.

Bu maddede bonzai kadar tehlikeli hatta ve hatta ondan daha tehlikelidir. Aynı şekilde nefes daralması ani kan basıncı yükselmesi ates basması ne oluyor bana bura nere nerdeyim öldümmü ölücemmi korkuları içinde korkutarak kalp krizi geçirip öldüren bir maddedir..

Tek dumanda bile ölüm riski % 99 olan bünyeye göre ve ya kullanıcıya göre bu değisir sonuçta anlık ölümlere neden olan bir maddedir.

Uzun süre kullanımında ne gibi belirtiler oluyor diyeceğim ama bu maddeyi 2 sene kullanan hiç görmedim. 5 6 kez kullanımdan sonra vücutta çıkan belirtiler sunlardır: Jamaica ve bonzai için Geçerli , Vucutta kocaman kocaman sivilceler deri hastalıkları saç dökülmesi hafıza kaybı ve delilik gibi..

Yani ölmeseniz bile kesinlikle bir yerden zarar göreceksiniz - En Önemlisi canınız gitmese bile sağlığınız gidecek..


Çok geç olmadan Uzak durun....!



-alıntıdır- bir sayfada gördüm ve sizinle paylaştım. 

Afyon, Eroin, İnönü, Atatürk, Amerika

Afyon ‘Bir gizli elmas’






Afyon (Opium), bilinen insanlık tarihin başından beri insanların ağrılarına, sızılarına devadır. İlk afyon kapsülleri M.Ö.3400 yıllarında aşağı Mezopotamya’da Sümerliler tarafından ekilmiştir. Hal-Jil yani zevk bitkisi. Bu miras onlardan Asurlulara, Babillilere ve M.Ö.1300 yıllarında Mısırlılara geçmiştir. Firavun Tutankamon bu mucizevi yağı Akdeniz’den öteye Kıbrıs ve Roma’ya ihraç etmiş ve oralarda da M.Ö.1100 yıllarında ameliyatlarda kullanılmıştır. Bütün ilaçların babası Hipokrates M.Ö.460 yılında afyonun narkotik kullanımını keşfetmiş, iç hastalıklarda, kadın hastalıklarında ve epidemik tedavilerinde kullanmıştır. M.Ö.330’lara geldiğimizde Büyük İskender’in İran ve Hindistan’a afyonu tanıştırdığını görürüz. Çin’e de bundan 800 yıl sonra Araplar tarafından tattırılmıştır. Avrupa’da ise 1300’le 1500 arası ‘doğudan gelen diğer her şey gibi’ engizisyonca yasaklanmış olmasına rağmen 1527’de Rönesansın yükselmesiyle tıp tarihine ‘Paracelsus’ olarak adını yazdırmıştır. Bu siyah tabletlere o zaman ‘ölümsüzlük çakılları’ diye de isim verilmişti.Afyon üreten ülkelerde ilk yasaklama 1729’da Çin İmparatoru Yung Cheng tarafından getirilmiş olmasına rağmen İmparator afyonun medikal sahalarda kullanımı için bir kısıtlama koymamıştı. Bundan 21 sene sonra Hindistan’ın afyon üretilen yerleri Bengal ve Bihar, İngilizlerin eline geçince, İngiliz donanmaları afyon ticaretini tekellerine aldılar.Botaniğin babası Linnaeus, 1753’te yazdığı ‘Genera Platarum’ isimli eserinde ilk sınıflandırdığı bitki afyondur. 1799’da ise Çin İmparator’u Kia King afyonu tamamen yasak etmiştir çünkü ülkesine giren afyon için sınırlarının ötesine gümüş kaçırılmaktaydı. 1800’de ise İngiliz ‘Levant Company’ nerdeyse bütün afyonunu Türkiye’den, Avrupa ve Amerika’ya ihraç etmek için satın alıyordu. O zamanlar şimdi bildiğimiz Onassis Ailesi, Osmanlı’daki bütün afyon ve tütün işini tekelinde tutuyordu. Ta ki Yüce Önderimiz Atatürk’ün başlattığı Büyük Taaruz’a kadar. Yunanlılar topraklarımızdan denize dökülünce Onassis’te Arjantin’e kaçtı orda sefalet içinde geçirdiği birkaç yılın ardından ufak bir gemiyle başladığı taşımacılık işinde, şimdiki Gemicilik İmparatorluğunun temellerini attığına şaşmamak gerekir. Aynı şekilde 1812’de ‘Perkins Company of Boston’ şirketinin sahibi Amerikalı John Cushing’ de Türkiye’den kaçırdığı afyonlarla şimdi Türkiye’nin bütün ekonomisinden daha büyük olan şirketinin temellerini attı. 1816’ da John Jacob Astor’un Newyork’taki kürk şirketide 10.000 kilo afyonu Türkiye’den satın alarak İngiltere’ye kaçırmıştır. 1827’de Merck’in ticari olarak morfini satmaya başlamasıyla 1830’da İngiltere Türkiye’den 10.000 kilo afyonu ithal etmiştir.Geçen senelerde Çin’e geri katılan Hongkong’un aslında Birleşik Krallık’lara geçmesi de aslında şöyle olmuştur;18 Mart 1839’da, Lin Tse-Hsu (Afyon ticaretini bitirmekle görevli komisyon üyesi), tüm yabancılardan ellerindeki bütün afyonları iade etmesini istemiştir. Bunun karşılığında ise İngilizler Donanmalarının en iyi savaş gemilerini Çin kıyılarına göndermişler ve ilk Afyon Savaşı patlak vermiştir. Bunun neticesinde Çinlilerin yenilmiş, yenilmekle kalmayıp, Hongkong, Birleşik Krallığa geçmiştir. Nanking Anlaşması(1842) Çin İmparatoru ve İngiliz Kraliçesi arasındadır. Bu savaşın patlak vermesine sebep olan afyonlar ise 1940’ta Amerikan gümrüğünde yakalanmış ve cüzi bir miktar vergiyle ithal edilmiştir.İngiliz bilim adamı C.R.Wright 1874’te morfini sentetize ederek ‘eroin’ olarak keşfetmiştir. Fakat İngilizler çok yüksek tüketimle baş edemeyeceklerini anladıkları zaman 1878’de bir kanun çıkarmışlardır. Şöyle ki;Bu yeni düzenleme ile Çin içiciler (şurup gibi içerlerdi) ve Hintli yiyicilere izin verildiyse de, Burmeliler’in içmesine(sigara gibi) kesinlikle izin verilmemişti.1890’da ise Amerikan Kongresi dünyadaki ilk narkotik birimini kurdu. Afyon ve morfine vergi konuldu. 1900’lerin ilk yıllarında ‘Saint James Society’, morfin bağımlılarına, ücretsiz, posta ile eroin göndermeye başladı.İngilizler ve Fransızlar büyük gayretlerle Güneydoğu Asya’daki üretimi kontrol altına aldı. Şüphesiz 1940’lara kadar en büyük karları, bu Altın Üçgen’de yapan oyuncular oldular.1905’e kadar vatandaşlarına bedava eroin dağıtan Amerika, bağımlılığın tehlikeli boyutlara gelmesiyle, bir karar çıkartarak eroini yasakladı. Her yasaklanan şey gibi eroinde yeraltına indi ve orda satılmaya başlandı. Fransız bağlantılı Korsika, Sicilya ve Çin mafya organizasyonları afyonu alıp Avrupa ve Amerika’ya gönderiyorlardı. Şüphesiz Amerika ve Avrupa’daki Çin Mahallelerindeki suçluluk oranlarının bu denli yüksek olması o günlere dayanmaktadır.Özellikle 1960’lı yılların sonlarında afyon kaçakçılığını organize eden gruplar, ülkemizin de aralarında bulunduğu ve yasal haşhaş ekiminin yapıldığı ülkelerden elde ettikleri morfini, Fransa’nın Marsilya bölgesinde kurdukları laboratuarlarda eroine dönüştürecek ve Avrupa, Amerika’ya pazarlayacaklardı.2. Dünya Savaşından sonra Charles Degaulle’un izniyle bu işi yapan Fransa paçasını kurtarmıştır. 1971’de ülkemizde haşhaş ekiminin yasaklanması (buraya daha sonra önemle değineceğim) ve 1974 yılından itibaren kontrollü ekime geçirilmesiyle, Korsikalı ve Sicilyalı organizasyonlar, o altın üçgen olan Güneybatı Asya’ya yönelmişlerdir. Bunun neticesinde Asya ve Avrupa arasındaki trafik bugünkü haliyle şekillenmiştir.Çok da fazla geriye gitmeden, Başbakan İnönü’nün şöyle bir enstantanesini buradan aktarmakta fayda görüyorum;Emniyet ve güvenlik makamlarının liderleri Başbakanlık kaleminin önünde bekliyorlardı. O sırada Bakanlar Kurulu toplantısı devam ediyordu. Bir süre sonra toplantı bitti ve İsmet İnönü göründü. Yetkililer hemen yanına yaklaşıp sordular:- Sayın Başbakan, geçen yıl Malatya’da afyon ekimi yasaklanmıştı. Tebligat yapılmamış. Şimdi ne yapacağız? Emrinizi bekliyoruzBaşbakan bu sözler üzerine şaşırmıştı ne diyeceğini düşünürken zamanın Maliye Bakanı Ferit Melen yanına sokuldu:- Aman Paşam. Altın geliyor. Altın- Ne altını- Altın, Paşam. Gizli altınBaşbakan şaşırmıştı meraklı gözlerle bakıyordu. Maliye Bakanı Başbakanın kulağına eğilip bir şeyler daha söyledi. Biraz daha devam eden fısıldaşmadan sonra, İnönü, emniyet ve güvenlik makamlarının liderlerine elini sallayarak direktifi verdi- Bırakın eksinler.Gayrı resmi bilgilere göre Türkiye’den kaçak olarak İran’a giden afyon karşılığında altın, Avrupa ve Amerika’ya sevk edilenler içinse dolar yada kaçak eşya(!) geliyordu.Yıl 1927….Türkiye Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşından çıkmış, yaraları henüz sarılmamış. Fabrika bacaları görmek bir yana ülkede hiçbir türlü sanayi yok. Ülkenin zenginliği henüz layıkıyla ve teknik şekilde üretilmeyen topraklar.Silah tehdidinden kurtulan her ülkede olduğu gibi halkın tüketim arzusu büyümekte fakat talep karşılanamamaktadır.1927’de bu koşullar altında Atatürk’e Türkiye’de afyon sanayinin kurulması için teklif yapılıyor, Japonlar tarafından.(Dünyanın en büyük 2. asetik anhidrit üreticisi , 1. ülke A.B.D.). Bunu Taranto isimli bir Musevi izliyor.Bütün hayatı boyunca Türkiye’nin imkanlarını seferber etme çabasında olan Atatürk ,Her iki tarafında tekliflerini inceledikten sonra ekonomik hesaplarda yaparak gerekli izni veriyor. Ancak ‘sadece dış piyasalara satmak’ kaydıyla: Çünkü Japonlar kurulacak fabrikada imal edilecek eroinin küçük paketler halinde zamanın parası ile paketi 25 Kuruştan iç piyasaya sürülmesini teklif ediyorlar.- Para sıkıntısı çekiyorsunuz. İç piyasaya sürerseniz milyonlar kazanırsınız.-Atatürk ise bu teklife olumsuz yanıt veriyor.İşte bu anlaşma sayesinde Japonlar, Çengelköy’de ‘Kuzguncuk Fabrikası’ isimli fabrikayı, Taranto ise Haliç’in kıyısında morfin ve eroin imal eden fabrikayı kurdular.Fabrikalar üretime geçince diğer milletlerin şimşeklerini üzerlerine çekti. Konu Milletler Cemiyetine getirildi ve böylece Türkiye üzerinde afyonla ilgili ilk baskılar başlamış oldu. Atatürk bu baskılara ancak 6 yıl dayanabildi. Ve sonunda 1933’de fabrikaların kapısına kilit vuruldu.Daha sonraları 1970’lere geldiğimizde Amerika Nixon yönetiminde, Türkiye’nin 1971 yılında haşhaş ekimini 4 ille sınırlandırması için 3 Milyon Dolar kredi verdi. %2.5 faizle ve 40 sene vadeli verilen bu kredinin 1.5 Milyon Doları Emniyet Genel Müdürlüğü’ne malzeme( bu malzemenin gümrüğü için İçişleri Bakanlığı 2.5 Milyon Dolar ödedi), 1 Milyon Doları Tarım Bakanlığına, geri kalan ise de Jandarma Teşkilatına verildi. (Daha sonraları afyon ticaretinin rakamları hakkında bilgi vereceğim). Tazminat bir yana Türk köylüsünün sigortasını ve Türkiye’nin en önemli döviz kaynağı elinden alınırken doğacak çocuklarımız bile borçla doğar hale getirildi. Bugün Mars’ta cirit atan Amerika, hala ülkesinde afyonkeşlere mani olamıyor, geçmişte kendi hatasını Türkiye’ye yüklüyordu. Amerika afyon meselesini halletmek için değil 3 Milyon Dolar kredi, karşılıksız 300 Milyar Dolar vermeye razı olabilirdi. Fakat 3 Milyon Dolar vererek tarihinin en kelepir işini yaptı. Bakınız Devlet Arşivlerinde bulunan ve Türkiye üzerinde yapılan baskıları dile getiren demeçlerin birinde Nixon ne diyor;- Türkiye afyon ekimini yasaklamalıdır. Bu fedakarlığı insanlık için yapmalıdır.Narkotik Büro şefi Ingersol ise 6 Mart 1970’de Washington’da düzenlediği basın toplantısında şöyle konuşuyordu;- Birleşik Amerika Hükümeti afyon ekiminin önlenmesi için Türkiye’yi yardıma çağırmıştır.- Türkiye’deki haşhaş yetiştiricilerini başka maddelerin ekimine destek için 3Milyon Dolarlık tarım kredisi,- Eroinin hammaddesi olan haşhaşın kanun dışı ekimini kontrol etmek ve önlemek amacıyla Türk Polisine uçak, silah, cephane ve motorlu araç tahsis edilecektir.İran Şahı kaybettiği tahtına CIA’nın düzenlediği darbeyle yeniden kavuşunca Amerika’yı hoşnut etmek için haşhaş ekimini yasakladı. Fakat aradan 3 yıl gibi kısa bir süre geçince tekrar tamamen hiçbir sınır tanımadan serbest bıraktı. Belli ki Amerika’ya, Türkiye’den daha az ihtiyaç duyuyordu, İran belki Amerika’ya daha az muhtaçtı. Böyle olunca da kaçakçılara İran kapısı kapanmış oldu.Yani artık Türkiye’den İran’a kaçak afyon gitmeyecek tersine bu defa İran’dan Türkiye’ye gelecekti. İran Şahı 25 Mayıs 1970’de bu kararının gerekçesini şöyle açıklamıştı:- İran’ın geçen 14yıl içindeki durumu gülünçtü. Biz dış ülkelere afyon ihracı ile elde ettiğimiz para ve dövizi kaybettik. Üstelik afyonu kaçakçılık yoluyla yurda sokmak için çok miktarda para ve döviz verdik.Günümüz Türkiye’sinde afyon ekimi 22 Haziran 1970 tarih ve 7/854 sayılı Karanameyle yasaklanmış olup yalnızca Afyon, Burdur, Denizli, Uşak, Isparta, ve Kütahya İlleri ve 1988 yılında bu Kararnameye ek olarak Tokat, Amasya, Çorum ve Konya dahil edilmiştir.Haşhaş, en fazla Akdeniz iklim kuşağında yetişen bir yağ bitkisidir; çok yağış alan yerler ile çok soğuk ve çok sıcak bölgeler hariç, her iklimde ve her tip arazide yetişebilir; bu nedenle, daha ziyade, fakir ve kıraç arazilerde ekilir. 1970 yılına kadar serbestçe ekilen ve kapsülü çizilerek, yılda 100-200 ton arasında değişen, ilaç sanayinin hammaddesi olan vebünyesinde uyuşturucu alkoloitler bulunan haşhaş yağı, Toprak Mahsulleri Ofisine teslim edilirdi. Fazla su istemeyen bu bitki, Anadolu’da bir münavebe bitkisidir. Haşhaş bitkisinin ana ürünü, dekar başına 1,5 kilogram haşhaş yağı, 100 kilogram haşhaş tohumudur; yan ürün olarak da, dekar başına, 500 kilogram yakıt olarak kullanılan haşhaş sapı alınır. Tohumdan elde edilen yağın protein değeri yüksektir; ayrıca, posası da hayvan yemi olarak kullanılır. Netice olarak, insancıl gayelerle kullanılan ilaç hammaddesi olan haşhaş yağı, tohumdan elde edilen yemeklik yağı, hayvan yemi olarak kullanılan posası ve yakıt olarak kullanılan sapıyla haşhaş, kıraç ve çorak arazilerde köylünün en çok rağbet ettiği bir bitkidir.Sanayileşmiş ülkelerde, beyaz zehir alışkanlığının sosyal ve psikolojik sorunlar karşısında hızla yaygınlaşması, Amerikan Hükümetinin Türk Hükümeti nezdinde temasları neticesi, Türk Hükümetince, 1972’de haşhaş ekimi tümüyle yasaklanmıştır. Ondan sonra, bilahare, yine yukarıda belirttiğim illerde, kontrollü haşhaş ekimine, birkaç sene sonra müsaade edilmiştir. Kontrollü ekim sayesinde, Türkiye menşeli afyon, yurtdışına katiyen çıkmamıştır.Fedakâr Türk çiftçisi, insancıl gayelere ve milletlerarası ilişkilere verdiği ehemmiyeti ve kanunlara saygısını ispat etmiştir. Türk köylüsü, ektiği haşhaşın kapsülünü çizmeden, yani bir gram bile haşhaş yağı almadan, devletine teslim etmiştir. 1980 yılında 13 bin ton haşhaş kapsülü üretilmiş olup, bu miktar gittikçe düşmüş ve 1987’de 5 800 tona gerilemiştir.1988’de yine Afyon’un Bolvadin İlçesinde kurulan alkaloit fabrikasında, yılda 20 bin ton haşhaş kapsülü işlenebilir. Hal böyleyken, açıldığından bugüne kadar, 15 yılda işlediği haşhaş kapsülü ancak 110 bin ton olmuştur. Yani, bu fabrika, yüzde 45 kapasiteyle çalışıyor. Neden; kafi miktarda haşhaş kapsülü alamadığından dolayı.Ülkemizin yararı ve menfaatleri açısından ve de 34 senedir cezalandırılan Türk çiftçisi açısından, tarlamızda, bahçemizde ne ekip ne biçeceğimize kendimiz karar vermeliyiz.Son olarak bazı rakamlara değinmek istiyorum;DEA raporlarına göre bütün dünyada ekilen afyonunun %80 Afganistan’da yetiştirilmektedir.Afganistandaki Afyon ekimiSene Ekim Alanı (Hektar)1994 71 4701995 53 7591996 56 8241997 58 4161998 63 6741999 90 9832000 82 1722001 76062002* 45 000 – 65 000Afganistan’dan giden afyonun bedeli her sene 200 Milyar Dolar olarak tahmin edilmektedir ve Cumhuriyetimizin bugüne kadar olan toplam iç ve de dış borcu 300 Milyar Dolar civarındadır.Arz ederim,M.Celal Derinkök…

Alkol, Uyuşturucular ve uyarıcılar hakkında okunması gereken bir yazı !


Afyon

Afyon, Opium

Sümerlerin “zevk”, “tazelenme” anlamına gelen“HUL”kelimesiyle ifade ettikleri ideogramları, ilk defa afyonun kullanımından bahsetiğinde M.Ö 5000 yılı imiş. Bundan 1500 yıl sonra bir mısır papirüsü, alkolün icat edildiğini yazmış. Tahmin ediliyor ki, alkolden 500 yıl sonra çinliler çay içmeye başlamış. M.Ö. 2500 yılında Dwellers Gölü etrafında yaşayan İsviçreliler haşhaş çiçeği çiğnemeye başlamışlar. En eski mısır yasaklarından biri olarak kabul edilir; bir rahip öğrencisine “Ben, senin efendin, sana tavernalara gitmeyi yasaklıyorum. İblisler kadar aşağılık olmaya başladın!” diye yazdığında, tarih M.Ö 2000 imiş. M.Ö. 350 yılından kalma bir özdeyiş, “Ölmek üzere olanlara güçlü bir içki verin, Huzursuz olanlara da şarap; bırakın içip hallerini unutsunlar, ve acılarını bir daha asla hatırlamasınlar” diye öğütlemiş. Theophrastus, haşhaş suyu hakkında tartışmasız ilk referans olarak kabul edilen kayıtları M.Ö 300 yılında tutmuş. “Sürüler için çimenleri, ve insanlar yetiştirsinler diye bitkileri getirdin ki topraktan yiyecek sağlayabilsinler, ve kalplerini rahatlatmak için şarap yapabilsinler”diye yazmılmış Zeburda, M.Ö 250 yılında. Bu sıralarda Konstantinapol Piskoposu Aziz John Chrysostom (M.Ö. 345-407) şöyle serzeniyormuş halkına: “Ağlayanları duyuyorum; ‘ Artık şarap yok mu?! Ahmaklık bu! Delilik! Bu istismara yol açan şarap mı ki?! Sorarsanız ‘hayır’ derim. ‘Jurnalciler var diye ışık yakmayacak mıyız, ya da zina var diye kadınlar olmasın mı?!” Gene M.Ö 450 yılında, Babil Kutsal Kitabında “Şarap tüm ilaçların başındadır. Şarap olmazsa başka uyuşturuculara gerek duyulur” yazmış. 1. yy ın başında Çin ve Uzak Doğunun birçok yerinde afyonun kullanıldığı biliniyormuş. İstanbul’un fethinden 40 yıl sonra Amerika Kıtası’nı keşiften dönen Christof Kolomb, tütünü Avrupaya tanıtmış. “Bir parça domuz eti alın, bir yahudinin yatağında 9 gün bekletin. Sonra toz haline getirip bunu sarhoşa içkisiyle karıştırıp içirin. Bir yahudinin domuzdan köşe bucak kaçtığı gibi alkolden kaçacaktır.”1500 yılında bir ingiliz tıp tarihçisi olan J. D. Rolleston sarhoşluğa karşı bu tedaviyi önermiş. 1525 de Paracelsus, afyon ruhunu farmakoloji literatürüne kazandırmış, adına da Laudanum demiş.Zaten bundan sonra işin iyice boku çıkmış.17. yy da Waldeck Prensi, bir kahve tiryakisini ihbar eden herkese 10 Tolar (thaler) ödeyeceğini vaadetmiş. Czar Michael Federovitch, Rusyada üzerinde tütünle yakalanan herkesi idam ettiriyormuş. 1650 de Bavyera, Saxonya da tütün yasaklanmış ama pek kar etmemiş. IV. Murad hakkında Edward M. Brecher şöyle yazıyor: “Sultan Murad’ın seyahatlerinde ya da teftişlerinde gittiği her beylik, artan feci idamlarla bariz şekilde göze çarpıyordu. Cephede bile sigara içen askerlerini kafalarını uçurarak, asarak, çarmıha gererek ya da el-ayaklarını kırarak cezalandırması şaşırtırtmayı severdi. Mamafih, tüm bu zulüm ev korkuya rağmen tütüne karşı olan arzu dinmedi.”Kaynaklar:* Alfred R. Lindesmith, “Addiction and Opiates”* Ashley Montagu, “Refelections”* Burton Stevenson, “The Macmillan Book of Proverbs”* Edward M. Brecher “Licit and Illicit Drugs”İşte tarihte böyle yazıyor uyuşturucu kullanımının başlangıcı. Yüzyıllardır insanlar bir sebepten ötürü kafalarını iyi etmeye uğraşmışlar. Bunun için denedikleri yolların haddi, hesabı yok. Peki biliyor muyuz kafamız nasıl iyi olur?Çoğumu insanın etkilerini bilmeden kullandığı çeşitli “kafa iyi edici”ler, aslında sandılanın aksine, çoğu zaman telafisi mümkün olmayan arazlar doğuruyor. Kafamızı iyi ederken neremizle nasıl oynuyorlar tahmin bile edemezsiniz.Bu yazı bunun hakkındadır.

elektron mikroskobunda bir nöronun görünüşü
Başlamadan önce, yazıyı okurken karşınıza çıkacak bir takım terimleri basitçe anlatmaya çalışayım.Uyuşturucu etkilerken, elinize iğne batırdığınızda olandan farklı bir yol izlemez. Baş kahramanlarımız nöronlar. Nöronlar, beyninizi isteklerini size, ya da sizin isteklerinizi beyninize ileten kablolardır. Bunu yanı-sıra, herhangi bir hissi, duyguyu da iletirler. Tıpkı uzatma kabloları gibi Birbirlerine bağlanarak vücudun her yerine dağılırlar. Elinize iğne batırdığınız zaman “tez bunu canı acıtıla” mesajını ileten nöronlardır. Bir tiryaki mola yerinde sigarasını yaktığında “tamam, nikotin seviyesini normale çekin” mesajını gene nöronlar iletir. Tabii ki bu iletiler elektrik akımı şeklinde tezahür eder.
Sol avucunuzu açın, sağ elinizi de yumruk yapıp sol elinizle kavrayın, ama avucunuz yumruğunuza değmesin. Sol dirseğiniz yerinde bir yumruk daha, sağ dirseğiniz yerinde de açılmış, başka bir yumruğu kavramaya hazır bir avuç daha olduğunu, ve bu şeklin devam ettiğini hayal edin. İşte nöronlar bu şekilde birbirlerine bağlanır. Bir tarafını yumruk, bir tarafını da el olarak hayal ettiğiniz önkolunuz tipik bir akzon modelidir. Yumruk olan taraf sinir hücresinin gövdesidir. Kolunuz “akzon”yerine geçer. Yumruk olan taraftaki muştaya “dentrit” denir. Hani daha önce “avucunuz yumruğunuza değmesin” demiştim ya; o yumruğu kavrarken her muşta başına bir parmağınızın dokunduğunu düşünün, o parmaklarınız da sinapslar dır.
Şimdi yumruğunuzu tamamen (avucunuzu değdirerek) kavrayın ve sağ kolunuzu çevirmeye çalışın bakalım. Olmuyor muhtemelen, çünkü tutuyorsunuz. Aynı şeyi ellerinizi ıslatarak deneyin. “Vıck, vock” sesleriyle ıslak avucunuzun içinde yumruğunuzun kolayca çevrildiğini göreceksiniz. İşte o ıslaklık“nörotransmiter sıvı” dır. Sıvı, elektrik akımını daha net ve güçlü iletmeye yarar.
Aslında bu anlattığım, tam olarak şöyle bir şey:


“Sinaps yarığı”diye bir şeyden söz edeceğiz. Hani yumruğunuzu kavrarken avucunuzu değdirmiyordunuz ya, işte sonradan içine su, yani nörotransmitter sıvı doldurduğumuz boşluk da ona tekabül ediyor. Aslında tabii ben çok basit anlatmaya çalıştım. Normalde sinaps yarıkları parmaklarınızın muşta başlarına değdiği yerlerdedir, ama model olarak avucunuz gibi düşünmenizde mahzur yok.
Bir de “reseptör”ler var. Reseptör, kelime anlamı olarak “algılayıcı” demek. Avucunuzun ve yumruğunuzun ıslak olduğunu size anlatan şey reseptörler mesela. Derinizdeki algı reseptörleri, nöronlara “hmmm ıslak lan bu!” diyor, nöronlar da kulaktan kulağa oynar gibi “avuç ıslakmış”, “avuç ıslakmış” diye mesajı beyne kadar taşıyor. Elinizin pis olduğunu varsayın, aradaki ufacık bir kum tanesini aynı reseptörler fark edip “burada bir şey var” diye de ileteceklerdir. Yazıda, beyine etki eden maddeler, bu kum tanelerinin yerine geçecekler.
Meraklısı için bu kısım da şöyle bir şey.




Synaptic cleft: sinaps yarığı, dentride: dentrit, protain receptor: reseptör (verdiğim örnekteki kum tanesi de herhangi bir protein olabilir) Tüm bu şema, parmaklarınızın muşta başlarına dokunduğu yerin büyütülmüşü (ya da, daha basit olarak yumruğunuzu kavrayan avucunuz) olarak düşünebilirsiniz.Gelelim ‘kafamız nasıl iyi oluyor’ konusuna:METAMFETAMİNDopaminnakliyecileri (reseptörleri), dopamini uyarı çatlağına (sinaps yarığı) taşımakla görevlidir. Meth, dopamin taklidi yaptığı için nakliyeciler onu dopamin sanıp hücrelere taşırlar. Meth içeri girdiğinde dopamin keseciklerinden dopamini dışarı atar. Fazla gelen dopamin, nakliyecileri tersine çalıştırır. Nakliyeciler dopamini içeri alacaklarına uyarı yarığına boşaltırlar. Dopamin yarıkta mahzur kalınca, tekrar takrar reseptörlere yapışır, böylece hücre aşırı uyarılır. Müptela, kendini çok mutlu ve coşkulu hisseder, çünkü meth direk olarak beynin ödüllendirme sisteminde çalışır. Bu yüzden yüksek derecede bağımlılık yapacıdır.EROİN (imali konusunda bilgi içereceği için link vermiyorum)
Normalde bastırıcı reseptörler dopamini bünyeye salmaz, tutarlar: Böylece her daim Polyanna gibi dolaşmayız. Vücudumuz, normal sebeplerle doğal afyonlar salgıladığı zaman bu reseptörler devre dışı kalır. Tabii o zaman da dopamin dışarıya salınır. Eroin bu doğal afyonları taklit eder, gider afyon reseptörlerine yapışır. Bünye de dopamini yarığa salıverir. “Amman ne kadar iyiyim, her şey yolunda” moduna gireriz. Ancak hal tam olarak böyle değildir. Doğal afyonlar, aslında acı sinyallerini, strese tepkiyi ve duygusal iniş-çıkışlarımızda devreye girerler. Dolayısıyla, doğal ağrı gidericilerdir. Vücutta ağır bir yaralanma ya da benzer bir şey olduğunda devrye girip “yandım anammm”diye bağırmadan mantıklı davranmamızı sağlarlar. Bu tip dertli hastalara bu yüzden morfin verilir.
EXTACYExtacy, seratonini taklit eder. Seratonin reseptörleri tarafından algılanır. Aslında bünye için seratoninin kendisinden daha caziptir, cünkü emilimi daha kolaydır. Nakliyecilerin kafasını karıştırır. “Bu ne lan?! mutlu muyum değil miyim anlamadım”derken seratonin nakliyecileri (methamfetaminde olduğu gibi) görevlerini tersine yapmaya başlar. Aslında bünye, savunma mekanizmasının marifeti olarak her şeyin her zaman yolunda gitmesine uğraşır. Dolayısıyla; “her şey yolunda mı lan acaba?”diye şüpheyle sorduğunda da “neme lazım; değildir meğildir, ben en iyisi tedbirimi alayım” der ve verir seratonini, verir seratonini. fazla miktarda seratonin yarığa dökülür ve hücreyi aşırı uyarır. Seratonin, normalde zamanı geldiğinde sizi uyutur, zamanı geldiğinde iştahınızı açar, zamanı geldiğinde algılarınızı güçlendirir. Ayrıca bünyenin kendini ödüllendirem mekanizmasıyla dolaylı olarak bağlantılıdır. Yani mesela sevgiliniz sizi terk etmiş, basarsınız seratonini; karnınız açmış gibi gelir. Yersiniz çukulataları karnınızı doyurmayacağı halde, kendi ödülünüzü veriverirsiniz. Her şey kısmen yoluna girmiştir. Fazla geldiği zaman “ulan canım nasıl çilekli dondurma istedi yaa! uykum da var ama yemezsem ölücem. en iyisi kendimi ödüllendiriyim. Aaaaa şu herife bak nası da sevimli, tıpkı çilekli dondurma gibi. ben en iyisi onu yalayıp sonra kucağında kıvrılıvereyim” moduna girmeniz işten değildir.MARIHUANA (Cannabis)Vücudumuz, normal sebeplerle doğal afyonlar salgıladığı zaman dopamin reseptörleri devre dışı kalır. Tabii o zaman da dopamin dışarıya salınır. Bünyeye girende, mahallenin yerli cannabionidleri (anandamide) devreye girer, baskılayıcı reseptorlara giden nörotransmitterleri kurutur. böylece dopamin salınır. THC bu yerlileri taklit eder. Normalde anandamide vücutta çok cabuk çözünür, ama bu sahtekar ya, biraz daha fazla kalır. Anandamide gibi doğal afyonların gereksiz kısa süreli hafıza bilgilerini silmek, kendini relax ve ferah hissetmek, hareketlerin yavaşlamasını sağlamak gibi etkileri vardır. THC bu de aynı etkileri yapar, ama bünyede daha uzun süre kalır. Lakin bünye THC ye bağışıklılık sağlar, bu yüzden kişi otun dozunu her daim arttırır. Psikolojik bağımlılık sözkonusudur. Çoğunlukla fiziksel bağımlılık olmadan ruh hali düzeldiğinde normal yaşama devam edilebilnir.ALKOL
Bünyede bir takım “BABA” lar vardır. Bunlar baskıcı reseptörlere veri akışı sağlarlar. Bu GABA lar beyindeki bir çok alanda kontrolü sağlar. Mesela bünyeyi koltuğa oturtacakken “Hop! az sağ yap koç! Lan dur orası değil! şimdi kolu g*tüne girecek, azıcık sol yap! Hah! şimdi salıver düşsün” gibi komutlar vererek kafanızı-gözünüzü yarmanızı, ya da sıcaktan çok bunalmışken buz gibi bir gazoz içtiğinizde kontrolsüzce “BRRRRRRR” yapıp karizmayı çizdirmenizi engellerler. Pardon GABA mı dedim???; neyse.Bu GABA lar eski kulağıkesiklerdendir, ağır abilerdir. Oturmasını, kalkmasını bilirler. Bünyenin cello delikanlıları GLUTAMATlar (glutamate) gibi değillerdir(harekete geçirici nörotransmiter). Gluatmatlar, ufacık bir gürültü olsa “Lan koşun aşşaa mahallede olay var” diye birbirlerini fiştekleyip duruma göre dopamin, saratonin, adrenalin; artık Allah ne verdiyse girerler. Tabii, BABAlardan korktukları için çok abartamazlar. Abartırlarsa BABAlar gelip üst araması yapar, ne bulurlarsa hacılarlar. Vesselam, böylece asayiş genelde berkemal kalır.Ama bu alkol var ya bu alkol! Bu böyle puşt gibi, ipne gib bişidir. Fitnecidir resmen yahu! İkili oynar. İlk önce BABAlara gider; “Abi, bakın bünye tehlikede, ağırlığınızı iyi koyun. Şimdi gençler olaya girerse tutamayız, siz baştan gidip bunların emanetleri toplayın, bi bela çıkmasın”diyerek bunları doldurur, sonra GLUTOMAT lara gider, “Abilerim benim beaaaa! Hadi gelin okeye, 75 den düşecez, tabelacı benim” diye bunları meşgul eder. Halbuki ortada bi bok yoktur, ama ola ki alkol bünyedeyken “lan gidelim Kazaskere de bi kokoreç yiyelim” moduna girdiniz, Sizi yerinizden kaldıracak dopamini bulamazsınız (BABAlar kesmiştir), hadi ola ki bir gayret kalktınız, oraya gidene kadar ayık kalmanızı sağlayacak adrenalin yoktur (haa ama yemek yemek yerine alkol alalım derseniz, o zaman başka. Tabelacı hemen olayı organize ediverir). Bir de arabayla gitmeye kalkarsanız! offff! sakın ha!.
- Olum bastırsana lan şunu frene!- Lan bi dur skicem şimdi ha! çifte dönüyorum!gibi bir muhabbet olur, bu da o frene basmanızı en az 0,4 saniye kadar geciktirir. “Yemişim 0.4 saniyeyi! o kadarla mı adam olacam be!” diyebilirsiniz tabii.
Dalgıçlarda bir laf vardır. Derler ki; “bıçak sana pek lazım olmaz, ama bıçaksız sakın dalmayın. Lazım olduğı zaman yanınızda olmazsa, bir daha hiç lazım olmaz”.
Artık siz bilirsiniz; yerse.KOKAİNHani şu dopamin nakliyecileri vardı ya; onlar gerektiği zaman dopamini yarığa boşalttıkları gibi, iş bitince de geri toplarlar. Kokain pusuya yatar, dopaminler yarıya dökülünce, gider nakliyecileri tıkar. Böylece dopamin hep uyarı yarığında kalır tekrar tekrar hücreye hücum eder. Diğer bir çok uyuşturucu gibi kokain de ödül patikasında çalışır. Ama müdahale ettiği bir bölüm daha vardır; beynin istemli hareketlerimizi kontrol eden kısmı, yani motor sistem (motor iletişim, motor association). Müptela devamlı bir şeyler yapmak ister ve asla tatmin olmaz. Kıçlarında kurt varmış gibi zıplayışları bu yüzdendir.LSDLucy in the Sky Wİth Diamonds (Lucy, elmaslarla göklerde). Hakikaten bu kadar yalancı bir maddedir. Seratonini taklit eder. Aslında yaptığına pek ‘taklit etmek’ denemez, çünkü allah için işini o kadar iyi yapar ki, seratonini aratmaz. Seratoninin sağladığı her şeyi vücuda temin eder. Tabii bunu seratonin reseptörlerine yapışarak yapar. Bünyede bir çok seratonin reseptörü vardır ve hepsi farklı bir işten sorumludur. LSD bunlardan bazılarına yapışır, ama her zaman aynı şekilde değil. Bazen bastırıcı, bazen de kışkırtıcı etki yapar. Çok komplike algısal etkileri vardır. Kolunuzu kaşırken vaşak seviyor gibi hissedebilir, ya da annenizi görünce çaydanlık sanabilirsiniz. LSD ve diğer halosünojenler beynin ‘locus coeruleus’ (LC) denilen yerini uyarırlar. locus coeruleus (‘locus ceruleus’ diye de geçer), latince ‘mavi nokta’, ‘mavi yer’ (the blue location) demektir. Beynin henüz tam olarak tanımlanamayan %60 lık kısmından biridir. Sadece ayık kalma,bir işe başlamaya karar verme, istemsiz hareketler (tikler) gibi bir takım fonksiyonları olduğu biliniyor. LC den bir nöron, beynin her biri değişik onlarca noktasına bağlı olabilir. Karşı apartmanda konuşanları duyduğunuzu sanabilir, hatta duyabilirsiniz. Birisi isminizle size seslenirse armut tadı alabilirsiniz, vs.LCnin Postsynaptic responsiveness, yani uyarı sonrası tepki vermede etkili olduğu ölçümlenenler arasında. Yani, tüm bunlardan daha da kötüsü, bu tip asit türevleri vücuttan atılsalar bile, LC de yarattıkları kargaşa kalıcıdır. Sadece bir kere kullansanız bile 3 sene sonra kafanız aynı şekilde ve aniden iyi olabilir. Bu otobüste olursa en fazla sizi dışarı atarlar, ama kız istemeye gittiğinizde falan olursa kanınız akabilir.KODAİNPapaverin, dionin, morfini noskatin vs. gibi bir afyon alkoloididir. Sentezlenip belli kimyasallarla karıştırıldığında uyarıcı ve uyuşturucu etkisi vardır. Yani (dozuna ve sentezleniş şekline göre) hem nörotransmitterleri hem de nöroinhibitörleri (baskıcı nöronlar) uyarabilir. Üniversite yıllarında geç saatlere kadar ders çalışabilmek için öksürük şurubu içerdik.dexan,tussidfed kodain içerdiği için yasaklanan öksürük şurupları arasında. Belli bir dozdan sonra cin gibi gözleriniz pörtler. Hatta tylolhot gibi bir parasetamol içeriğiyle birlikte hafif uyku verir. Maaz-ı allah adamı mal gibi eder.Çok kaşındığı için (kodainin en sık görülen yan-etkilerinden biridir) alüminyum bulaşık teli kullanarak elinin ulaşabildiği her yeri cılk ete varana kadar ‘kaşıyan’ birine rastlamıştım.AFYONİki ana alkaloid içerir;Phenanthrenes (narkotik alana giren kısım bunları içeren versiyondur) ve Isoquinolines (bunların genel sinir sistemi üzerinde önemli etkileri bulunmaz).Hem deva, hem cefa verir. 2 gr afyondan 120 ila 250 miligram morfin elde edilebilir ki bu doz, insan için ölümcüldür. Dozu ayarlanarak kullanıldığında beyindeki acı merkezlerini uyarır ve acıyı bastırır. Değişik işlemlerden geçirilerek eroin elde edilir.TOKSİKLER (sınırlı, ama güzel bir kaynak)Anlatmaya bile elim varmıyor. Adı üzerinde ‘zehirler’. Toksikomani, toksik madde bağımlılığıdır. Her toksik maddenin etkin maddesi ve vücutta müdahale ettiği kısım farklı ve birbirinden fecidir. Diğer uyuşturucularuın çoğunda olmadığı şekilde, toksikler ağırlıkla merkezi sinir sistemini etkiler. Etkileri kalıcıdır. çözücüler (solventler), yapıştırıcılar, uhular, aerosoller, propanlar, tiner ve benzin bu gruba dahildir. Hepsi yasal ve ucuz olduğundan temin etmesi kolaydır ki bu özellikleri bunları çok daha tehlikeli bir hale getirir. Çoğu toksik maddeye karşı vücutta tolerans gelişir, yani kullanıcı muntazaman doz arttırma gereği duyar. Her ne kadar sigara ayrı bir bağımlılık olarak değerlendirilse de, tütünden farklı olarak, sigara kağıdındaki selüloz yanarken çıkan gazlar toksiktir. Nikotin ile beraber, sigara da vücutta tolerans geliştirir ve doldurmak zorunda olduğunuz boşluk her seferinde büyür.Kavgacılık, aldırmazlık, yargılama bozukluğu, sersemlik, nistagmus (göz titremesi), geveleyerek konuşma, yürürken sendeleme, uykulu hal, tepki yavaşlaması, titremeler, kasların zayıflaması, görme bulanıklığı veya çift görme, aşırı neşe, komaya varabilecek bilinç kaybı. Uçuculara bağlı olarak deliryum, kalıcı bunama, psikotik bozukluk ve duygudurum veya bunaltı bozukluğu, başta uçucular olmak üzere toksiklerin etkiler arasındadır.Fensiklidin bağımlılıği gibi aşırı örnekleri vardır. Fensiklidin aslında veterinerlikte at sakinleştirici olarak kullanılan ağır bir maddedir. Ketamin de bunun gibidir. Argoda “Melek tozu”, “kristal”, “barış hapı”, “süpergrass”, “hap, roket yakıtı” gibi isimlerle anılsalar da, hipertansiyon ve kalp hızının artması, uyuşma, ağrı duyumunda azalma, sarsak hareketler, konuşma peltekleşmesi, kas katılığı, kasılma veya koma, ses duyumunda artış gibi ağır etkileri hiç olumlu değildir. Fensiklidin alımından sonra 1-2 günde psikoz benzeri tablodan çıkılır. Bağımlılığında düşünce bozukluğu, reflekslerin azalması, bellek kaybı, dürtü denetimi kaybı, uykululuk, çökkünlük, yoğunlaşma bozukluğu olur. Fensiklidine bağlı psikotik bozukluk, duygudurum bozukluğu, bunaltı bozukluğu gelişebilir.—Geçenlerde biryerlerde fasıldayız, şarkılar söyleniyor, yan masadaki 20 lik ağır abilerle muhabbete entegre olduk. Bir tanesi vardı; sanırsınız Küba, Amsterdam arası mekik dokuyor. Nasıl bir derdi varsa abinin, kullanmadığı bok kalmamış, hemi de ballandıra ballandıra anlatıyor her birini.
“Ars longa, vita brevis”dermiş eskiler. Aman derim gençler.Hayat kısa, sanat sonsuz, deneyim yanıltıcı (diye aşık memo da değinmiştir vakt-i zamanında)…Kanuni demiş ki;“Yeryüzünde muteber bir nesne yok devlet gibi,Olmaya devlet Cihanda bir nefes sihhat gibi”
Barış da bunun üzerine şöyle yazmış:“usta terzi dar kumaştan bol gömlek dikerdoğru tartan esnaf rahat huzurlu gezereğrinin ve doğrunun hesabı mahşerdedünyada biraz huzur herşeye bedelsağlığın nasıl gülüm sen ondan haber verilaç neye yarar vade gelmişse eğerhalk içinde muteber bir nesne yok devlet gibiolmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibihan senin hamam senin konaklar senintarla senin çiftlik senin bağ bostan senindiyelim ki dünya malı tümünden seninağız tadıyla yersen bir şeye benzersağlığın nasıl gülüm sen ondan haber verilaç neye yarar vade gelmişse eğerbarış der biraz tuzum ekmeğim olsabuz gibi pınar suyundan bir testim olsabir de şöyle püfür püfür bir çınar gölgesikaç kula nasip olur ki keyfin böylesi…”
Bu da bu yazıya nokta olsun (anlamışsınızdır siz onu)…

alıntıdır..